24 Ağustos 2014 Pazar

mutsuzluğa da var mısın??

        Hızla yol alan bir tren gibi gün içinde farklı farklı bir çok hayata değiyoruz. Her biri ayrı bir durak sanki. Kiminde durup soluklanıyoruz, kiminde bir merhabalık vaktimiz oluyor. Kimindeyse öylece geçip gidiyoruz. Tıpkı insanlar gibi. Koskoca bir ömürde hayatımızdan kimler gelip geçiyor bilmiyoruz. Onlarca sima bir yerden gözümüze takılıyor, kimileri ise ömrümüze tutunuyor. Zaman akıp gidiyor ve bu insanlar dünyanın bir yerinde, belki canım ülkemin bir köşesinde hayat mücadelesi veriyor. Mücadele diyorum çünkü yaşamak artık öylece yapılabilecek bir şey gibi görünmüyor. Hep bir uğraş hep bir telaş. Belki bütün tadı tuzu burada ama o telaşta yiten onlarca insan akla gelince de sanki bir durup düşünmek gerekiyor. Çünkü yaşam sevincinin dibini sıyırmış onlarca insan takılıyor gözüme. Sırf bu yüzden insanın dönem dönem bir şeyleri sorgulaması gerektiğini düşünenlerdenim. Kendimize, çevremize, ömrümüze şevkle, sımsıkı sarılabilmek, hayata dört elle tutunabilmek için bu gerekli. Çünkü zaman diye öyle bir kavram var ki bütün dengeleri değiştirebilen bir güce sahip. Gözünüzü kapatıp açın. O kadarcık bir saniyenin bile geri getirilemeyeceği bir sistemden bahsediyoruz. O yüzden insanın neyi, niye yaptığını bilmesi çok önemlidir. Kaybedilen şeyler geri getirilebilir. Hayata dair akla gelen her şey bittiği yerden yeniden başlayabilir. Ama zamanı geri getirmek ancak izlediğimiz bilim kurgu tadındaki filmlerde geçerlidir ve bizler, tam anlamıyla, bizleri zorlayan "gerçek" hayatlar yaşıyoruz. O yüzden oyuncak atlara bindiğimiz zamandan, sallanan koltuklara kadar geçen ömrün hakkını vermek için neyi niye yaptığımıza dair cevaplar biriktirmeliyiz.
        Hadi beraber şeffaflaşalım kendimize. Ancak basit cümleler doğru kurulur. Bunun için sorular soralım birbirimize ve aklımıza gelen ilk soru "ne istiyoruz" olsun. Sahi ne istiyoruz? Yaşam dediğimiz beş harf iki hece, içinde sakladığı ise sanki binbir gece. Her gün farklı senaryolar, her günün ayrı birer baş rolü var. Peki biz bu hayatın neresindeyiz? Bize verilen rol ne? Hayattan ne istiyor olabiliriz? Aşk, aile, kariyer, para, huzur, sağlık, şan şöhret... Listeye ekleyebileceğin o kadar çok şey var ki renkli dünyanda. Bunlar arasından neler mutlu eder bizleri? Bu soruya verilecek cevapla iş bitmiyor tabi ki. Her biri kendi içinde dallanıp budaklanacak, yer yer kümelenip soru yumağı olacak. İşte neyi, niye yapmak istediğimizi bilirsek verilecek tek bir cevapla o sis bulutu dağılacak. Ama önce o sorulara verilecek kuvvetli bir cevap aranacak. Hayattan ne istiyoruz dedik O kadar cevabın ortak bir kesişimi olacak ki o da "mutluluk". Ne seçersek seçelim bir miktar hazzı yaşadıktan sonra gözler, gönlün bir yerlerinde mutluluk kırıntılarını aramaya başlayacaktır. Etrafımızda çok sık rastladığımız denklemdir bu. Her şeye sahip olanla hiçbir şeye sahip olmayanın aradığı yegane şey mutluluktur. Mutlu olmak için yapılmayacak şey yoktur. Bencilliğin kıyısına bile dayanırsınız bunun için. Mutluluğu uzaklarda arayanlardan çok, yanı başındaki şeylerde mutluluk bulanlar hayatın tadına varabilir. Bir kuşun sesinden, çalan bir şarkının esinden, ansızın akla gelen bir melodiden, bir dalga sesinden, bir insan nefesinden, annenin babanın tebessümünden, takımının galibiyetinden, alınan minik bir hediyeden, okunan bir ezan sesinden, dinlenen neyden, tanımadığın bir gülümsemeden, içten bir teşekkürden, gündüzün telaşından gecenin sakinliğinden, bir kitabın kokusundan ya da sıcak bir yemeğin buharından, yalnızlığın kahvesinden, çayın deminden, yüreğe dokunan ufacık bir şeyden bile mutlu olur bu insanlar. O insanlar ki hayatın içinden, yaşama sevincinden bir damlacık suyu okyanusa hediye edebilenlerdir.
       Hayat bu. Pembe tadında hayaller kurmak güzel, bunların gerçekleştiğini görmek çok güzel. Ama insan var, hataları var, seçimleri var. İşte bütün bunlar hayatı şekillendiriyorken "ne istiyoruz" diye başka şeylere de sormak gerekmez mi? Hayatın alt kümesi onlarca şey var. Ailemizden ne istiyoruz mesela? Arkadaşlıklarımızdan, eşlerimizden, dostlarımızdan? İşimizden ne istiyoruz? Bizim hayatımızı şekillendiren bunca önemli unsur varken bizler aslında ne istiyoruz, nasıl olsun istiyoruz? Şu hayata atılacak tek bir imzamız varsa bütün bunların da verilecek bir cevabı olması gerekir. Yoksa silinen hayatlardan biri olur, kaybolur gideriz. O yüzden atılacak her imza taklitten uzak olmalı. Bakıldığında başkalarının hayatlarını yaşayan, başarısızlık başına vurmuş, kendini sevmeyen, acımasızca yargılayan, diğer insanlara da bu hakkı veren kaybolmuş hayatlar göze çarpar. Tanıdıktır onlar belki senin yakınında da vardır belki de sen en yakınsındır. Ne yazık o hayatlara ki sanki bir robotistanda ömür sürer gibi geçer gider ömürleri. Onlara günleri seneler sürer. Neyi niye yaptığını bilmeden, sırf birilerine cici görünmek için kaldıramayacağı yükler altına girer. Halbuki yaptığı işin bir anlamı olduğuna inansa her yükü kaldırabilir. Aksi hali rüzgarı kovalamaktan başka bir şey değildir. O kovalamaca da kendini unutur, en kötüsü de kendine küser. Şu dünyada ne kadar fenalık varsa kendiyle barışık olmayan o küskünlerden gelir. Aslında onların istedikleri başka bir şeydir ama çok şey değil. Beklentileri, hayalleri çok başka diyarlardadır. Özgürlüğe kavuşmak isteyen kuşları kafese kapatmak gibi onların hayatı. Ama o dillere destan toplumsal dayatmamız nice hayatları savurur da yok eder. Nice bülbülleri küstürür de yuvalarında da, bir hoş sedaya hasret bırakır. Sonuçta istenmeyen işler, sevilmeyen eşler, mutsuz aileler, huzursuz bebekler, sorunlu tipler ve kangren olmuşcasına birbirine bağlı hayatlar çıkar önümüze. İşte onlar ki geceden mutluluk bulamazlar çünkü, yalnız özlemi gündüzde kalanlar geceden korkarlar. 
           Hangi kapının ardından ne çıkacağını bilmeden yaşıyorken bırakın geceleri huzurlu olmak sizin payınıza düşsün. Bunun için çabalayın biraz da. Başkalarının arzularını bertaraf edin birazcık, kendiniz için yaşayın n'olur. Çünkü senin arzuladığın dünya gerçek, o dünya var, hayallerine saklama onu. Bırak insanların ne düşündüğünü. Onların ki gereksiz eleştiri gizli hayranlık çelişkisi içindeler. Sen doğru olduğuna inandığı şeyi yaptığın sürece her şey yoluna girecektir. Neyi niye yaptığını bildiğin sürece sorulacak her soruya verecek bir cevabın illaki olacaktır. Her şey her zaman yolunda gitmez. Bazı sorunlar elbet olacaktır. Zaten olmasaydı ne tadı kalırdı yaşamanın? 
       Denizleri sevdiren dalgadır, yakamoza o heybetini veren yine o köpükten sulardır. Böyle anlarda çare ya da bahane bulmak sana kalmış ama artık kaçırma zamanı, hakkını ver şu yaşamanın. Ne yaşayacaksan kendi isteğinle yaşa. Acısıyla tatlısıyla benim diyebileceğin bir hayatın olsun. Ama son bir şey, seçtiğin hayatın senin olduğuna emin olmak adına son bir soru daha:
       Mutlu olmak için yaşıyorsun ya (kim istemez zaten mutlu olmayı) ama sen, mutsuzluğa da var mısın?
               
           
                
           
            

1 yorum:

  1. Mutsuzluğa mecbur varız, sürekli bir mutluluk görmedim ben bu hayatta..

    YanıtlaSil