8 Eylül 2020 Salı

Adayların dilinden düşmeyen cümle : "Türkçe çok zordu"

 


Son zamanlarda sınavlardan çıkan adayların dilinden düşmeyen bir cümle var: 
“Türkçe çok zordu!”

Yks, kpss, ales, dgs aklınıza ne geliyorsa bütün adaylar aynı dertten muzdarip. 

Peki niye hortladı bu cümle? 

İçinde Türkçe barındıran bütün sınavlarda niye asi çocuk bizim ders oldu, bir bakalım.

Öncelikle artık şunu kabul edelim.

Hangi sınava, ne için girerseniz girin, Türkçe sorularını anlayamıyor, anlamak için kelime hazneni genişletmiyorsan hedefine giden yolda vize çıkmıyor.

En büyük darbeyi "nasılsa yaparız" dediğin yerden alıyorsun, benden söylemesi


Peki hocam ne yapmamız lazım?

Öncelikle Türkçe düşünmeyi öğrenmek zorundasın. 

Sosyal medyada “aynen”lerle götürebildiğin bir diyalogla o dağı aşamazsın arkadaşım.

Kısıtlı sayıda kullandığın kelime hazneni genişletmelisin. 

Kelimelerle aranı düzeltmelisin.

O kadar büyük bir hazinen var ki artık fark etmelisin.

3-5 satırdan oluşan paragraf sorularıyla vedalaş artık. Gördüğün gibi sorular uzun ve derin geliyor. Dehlize girer gibi düşün. Algılama kapasiteni artırıp kelimeleri de peşine takarsan tünelin sonundaki ışığı göreceğine inancım tam.

Felsefik, bilimsel metinlere alışmalısın.

Okuduğunda bilmediğin bir kelime mi gördün, hemen dönüp anlamına bakmalısın.

Bazen metni anlamasan bile o kelimeden çözüm yoluna ulaşırsın.

Deyimleri öğrenmelisin.

O kadar renkli ve zeka ürünü ki onlar. Ben her gün, en azından beş tane deyimi öğreniyorum, anlamına bakıyorum, hikayesini dinliyorum.

Her öğrendiğimde de Türkçeme aşık oluyorum.

O kadar insan temelli, güzel bir dil ki,

o kadar zengin ki geleni, merak edeni bağrına basmaya hazır.


Aslında hepsinden önemlisi bu biliyor musunuz?

Netlerinizin ne kadar olduğundan ziyade dilinize ne kadar hakimsiniz kısmıyla daha çok ilgileniyorum.

İşi mecburiyet kalıbından çıkartıp milli bir mesele gibi sahip çıkarsanız inanın hayata bakışınız, duruşunuz değişecek.

Anlamak, anlaşılmak çok daha kolay olacak.

İnsanın derdini anlatmaya hasret kaldığı bu dönemde ne kadar muazzam bir güç, varın siz düşünün.

Haydi yazının sonunda bilmediğimiz bir kelime,duymadığımız bir deyim öğrenelim, 

sonra da en yakınımızdakine bunu söyleyelim.

İçinde güzellik barındıran bir halka olsun bu, 

Altay'dan Tuna’ya koca bir medeniyetin bütün hazinesini içinde barındıran kocaman bir kültürün halkası.

Türkçeyi ders sınırından çıkartıp özgürlüğüne kavuşturursanız, inanın hedefinize giden yolda en büyük yardımcınız olacaktır.

Hayallerinize giden yolları böyle süslerseniz de yolun sonunda manzarayı bizimle izlersiniz:)


3 Eylül 2020 Perşembe

Elif’in Kaleminden Dökülenler

Çizim : Elif ABAOĞLU

Çizim: ELİF ABAOĞLU

 

Kozasından çıkan bir kelebek demiştim Elif için.

Şimdilerle renklendi uçmaya başladı bile.

Harika çizimlerine bir yenisini ekledi

Kelimelerin gücünde buluşup bir şeyler karaladık yine.

Ben Elif’in cümlelerine eşlik ettim.

Bakalım siz bu yolculuğu sevecek misiniz¿

İyi okumalar😉




Şimdi sorsalar ayaklarımı yere vura vura büyümek istemiyorum diye ağlardım.

~~

Daha beşikteyken kulağımıza fısıldadılar 

“Uyusun da büyüsün niiiinnnii”

~~

Niye hevesliydik bu kadar?

Büyümek dediğin hayata aracısız bağlanmak mı sandık?

Başımıza ne gelirse gelsin “büyüyünce unutursun”un arkasına saklandık.

Unutan biz miydik zaman mı? 

Sanırım orada yanıldık.

Yara bere içinde kaldık 

Ki tam da oradan tanıyorduk insanları.

Sonra nasıl olduysa uzaklaştık.

Yakınları göremez olduk, hayatın telaşına aldandık.

İçimizde bir yerde kikirdeyen çocuk vardı 

Sesini kıstık. 

Masum hayaller kurardık, onları da yarıda bıraktık.

Aşka gelirdik biz, boş salıncak kapmış gibi sevinirdik.

Sahi noldu o çocuğa?

Hadi büyü dediniz “herkes” gibi;

Sonunda herkesleşeceğimizi söylemediniz ki!

Şimdi içimizde bir yerde ağlayan bu çocuklar var

Hepsini güldürme vakti.

O zaman bir siyah beyaz çizgide buluşur gülücüklerimiz 

Bir eylül akşamında, gülen bir çocuğun simasında tekrar buluşuruz belki💭💭


Elif Abaoğlu ve öğretmeni🖤