28 Nisan 2019 Pazar

Baharın bir sesi var duyuyor musun onu?
Bak aç pencereni bir müsade et girsin içeri.
O sesi duymuyorsan yaşıyor musun diye kontrol et, bir cimcikle kendini.
Hafif rüzgar esintisi eşliğinde kuş cıvıltıları. Uzaktan gelen araba sesleri, belki bir iki korna, sanki bahçende çalıyorlar gibi. 
Yeşil gerçekten yeşil, mavi gökyüzünde, renkler çiçeklerde.
İnsanlar daha az öflüyor, çocuk sesleriyle dolu park bahçe.
Bir dokusu var işte baharın.
Geldim, buradayım diyen.
Once telaşın arasında en yoğunumuza bile. “Hava bugün çok güzel dedirtebilen”
Gizlice umut aşısı olmuşuz gibi.
İçimiz bir kıpır kıpır, bir mutlu yüzlerimiz.
Kalp kan yerine inanç pompalıyor sanki.
Her şey güzel olacak!
Biliyorum.
İnanıyorum.
En çok bu mevsime yakışacak sevdalar.
En çok bu mevsimde mutlu olacak insanlar.
En çok sana yakışacak gülmek.
En çok bizi saracak bu sıcak iklim.
En çok seni kucaklayacak güneş
En çok seni sevecek gökyüzü
En çok sen olacaksın ılık esen rüzgarda.
En çok sen.
En çok ben.
En çok biz yakışacağız bahara
Unutma hayat dört mevsim
Sen hangisi misin?
Aç pencereni.
İşte bak, bu bahar sensin🌸🌸


23 Nisan 2019 Salı

Şenlik Tadında Bayramlara


Çocukken annem tutar elimden Anıt bölgesindeki eski stada götürürdü beni.
Cadde bayraklarla donatılır, anıtın etrafı rengarenk çiçeklerle süslenirdi.
Bayram öncesi bedestende alışveriş yaptınız mı hiç? Hah işte öyle kalabalık olurdu o cadde. Pamuk şekerciler, gazete kağıdından külah yapmış çekirdekçi abiler, baloncular, bayrak, atkı satan işportacılar
Allaaahh tam şenlik havası.
Hissederdin bugün bayram ve işin ilginci yapılan her şey çocuklar için.
İşin ticareti bile bize özeldi.
Sonra girerdik o stada. 
Oturacak yerler betondan, altımıza gazete koyardık, anne yüreği beton çekmesin diye hazırlıklı gelirdi.
İzlerdik rengarek kostümlerle, bize ait türkülerde oynanan halk oyunlarını.
Rengarenk kağıtlardan çıkan şekiller vardı. En çok da onları severdim. 
Abim de yapmıştı bir kere evdeki hazırlığını hatırlıyorum. “Kapat aç, kapat aç!!”
Komutları nasıl heyecanlıydı.
Sonra çıkardık oradan zaten gün akşama yakın olurdu. 
Eve gelirdik doyasıya çizgi film, Barış Abi programı, yeşilçam seyri derken uyur kalırdım.
Şimdikiler diyor ki ertesi gün niye tatil olurdu? İşte dolu dolu geçerdi de ondan. Açık havada yerdin nisan rüzgarını, bayrak sallayacağım diye de elin kolun yorulurdu, yürürken ayak sesini duyalım derdi babam öyle gururla basardım yere, üstüne bir de yürürdün, geçiş törenlerini izlerdin ayakta. Rap rap eşlik ederdin onlara. Hepsini çocuksu bir heyecanla yapınca fark etmezdin ama eve geldiğinde yattığın yeri beğenirdin.
Bütün bunlardan sonra ertesi gün de dinlen derlerdi.
E tabii bizimkiler anlayamıyor şimdi. 
Biz o zaman törenden ziyade o ruhu öğrenirdik.
Hala içim titrer toplu bir şekilde İstiklal Marşı okunduğunda. 
En büyük şükür sebeplerimden biridir, ay yıldızlı bayrağın dalganışında gururlanmak
Düşünüyorum tabletten öğrenseydim bu duyguyu içimi sızlatır mıydı bir marş? 
Zannetmiyorum.
Sanal dünya sağ olsun her şeyi öğretiyor da ruh vermiyor.
Çağın vebası da bu olsa gerek. Ruhsuzluk!
Şimdi hah hocam ağzına sağlık der gibisiniz duyuyorum. Ama demeyin.
Çünkü bu serzenişimiz sizden ötürü!
Çocukken o ruhu işleyecektiniz. Heyecanı sizde hissetmeliydi önce. 
Sonra olaya saksı bitkisi gibi uzak kalıyor üzgünüz.
Ama geç değil, harekete geçebiliriz.
Balkona bayrak asarak başlayabiliriz mesela. O bile minik bir seremoni.
Atlamamak lazım böyle günleri.
Milli birliği, beraberliği, insan sevgisini, bayrak sevgisini, o cümbür cemaat aşka gelmeyi öğretmeliyiz bu çocuklara.
Çünkü en çok ihtiyacımız buna.
Severek inanmaya🇹🇷🇹🇷