28 Mart 2017 Salı

KALBİN RİTMİNİ ÇALSIN

        Ne yana baksam içten içe enkaza dönüşmüş ruhlarla karşılaşıyorum. Dışarıdan baktığınızda hasarsız görünen ama içten risk raporu bulunan insanlarla. Bütün köşe başlarını tutmuşlar sanki, her adımda onlarla çarpışıyorsunuz. Cebinde tek kullanımlık neşe dozları, etrafa saçarken görüyorsunuz önce, ardını döndüğündeyse kutu kutu peçete. Ağlarken ya görülmek istemiyorlar ya da akan makyajlarını temizliyorlar. Ya "ay dur rimelim aktı" ya da "saçmalama oğlum erkek adam ağlar mı?". Sonra ufak bir kendine gelme. Ta ta ta taaaam! Show must go on! (ne diye dili karıştırıyorsun diye homurdanmalarınızı duyar gibiyim de ironi o ironi)
             Dünyada onca hissiyat varken ne hikmetse aynı dert gelip vuruyor benim insanımı. Herkesin dilinde aynı şikayet. "Beni kimse anlamıyor". İyi de sen kendini anlatabiliyor musun? Kendisine bir kez bile "ben kimim?" diye sormadığı için "sen kimsin" denildiğinde kartvizit bilgilerinden başka kelam edemiyorlar. Duygulara ket vurulmuş. Herkes aynı kalıbın içinde yaşar olmuş. Dinlediğimiz müzik aynı, içtiğimiz kahvenin tadı, giydiğimizin fiyatı aynı. Kavgalarımız aynı, tepkilerimiz aynı. Her şey bir "trend"in kuyruğuna takılmış sürükleniyor. Televizyonlardaki hayatları kopyalayıp kendine yapıştırmak istediğinde de o hayat sana öyle bir yapıştırıyor ki feleğin şaşıyor. Sonra dön başa daha yüksek bir sesle:
                    "KİMSE BENİ AN LA MI YOR!"
              E anlaaat! Kim engelliyor bunu? 140 karaktere sığdıracağına hayatını, davranışlarınla sınırsızca anlat. Ağlayarak gülerek, oynayarak şarkı söyleyerek. Anlat kardeşim kim tutuyor seni doyasıya anlat işte içinden geçeni. Elalem ne der kısmını geçeli çok oldu zira elalem de şirazeden çıktı. Bırak bari sen kurtar kendini. 
             Hiçbirimiz başkalarının zannettiği kişiler değiliz aslında.  Mesela ben, içimde ayaklarını yere vurarak ağlayan çocuktan çok şey öğrendim. İnsanlardan beklentimi düşürdüğüm an sis bulutları dağılmaya başladı. Sizin anlayacağınız sıfır beklenti, sonsuz mutluluk. E bir yerde hoşgörülü de olmak lazım. Asla yapmaz deme mesela. Değişime buradan başla. Çünkü asla yapmaz dersin. Öyle olduğuna kendini inandırmak için hep kendinden taviz verirsin. Sonuç, yineee hüsraaaaan her daimm, feryat figaan kalbim...🎵  O yüzden baştan hoşgörülü olmakta fayda var. Bırak, insan bu, hata yapar. 
            Sezgilerine güven. Onlar tecrübelerin süzülmüş halidir. Kanın kaynamıyorsa birilerine alma işte onun hayatının merkezine. Dağıtıp gittiğinde kimse toplamayacak ardını. Kendinle kalacaksın, yine, yine, yine! O yüzden hayatında değerlerin mutlaka olsun, değerlilerin. Ama onu diğerlerinden ayırmayı bil. Mutlu olmak herkesin hakkı. En çok senin değil bak, herkesin! Ama mutlu olmak için illa biri gerekli değil. Sev sen herkesi. Sevmek abartma sanatıdır. Abart! Ne geldiyse başımıza sevmeyi beceremeyişimizden geldi. O yüzden sev, sevil. Aslında içimizde çok fazla sevgi duygusu var ama bize hep başkaları tarafından sevilmemiz gerektiği öğretildi. Sen sev, sevil. Ama sakın değerini başkalarının gözünde arama! Mutlu ol. Mutlu et. 
             

             Bir yerden kulağıma çalınmış bir sözü hatırladım " bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansın yok, ancak seni kimin inciteceğini seçebilirsin" Haydi şimdi kimse beni anlamıyor diye sızlanmayı bırak ve kendi hayatını kendi oyunlarınla oyna. Bırak kendi şarkıların çalsın. Çünkü başkalarının şarkılarını dinlemekten bir gün mutlaka sıkılacaksın. 


NOT: Yazının sonunda içimden bir ses bunu mırıldandı. Dinlemeyenler varsa buyursunlar efendim:
 KALBİN RİTMİNİ ÇALSIN!