6 Ocak 2018 Cumartesi

Siyah Beyaz Dünyamıza Ne Çok Renk Kattın Be Usta: MÜNİR ÖZKUL


   İnsanın çocukluğuna koca koca adamlar yarenlik eder mi? Bilgisayar oyunlarına bağımlı bir çocukluktan ziyade sokakta oynayıp, eve gelince de oturup yeşilçam filmleri izlediyseniz eder. İşte ben böyle bir çocukluğu soludum. Sims oynamadım hiç ama sor Kemal Sunal repliklerini ezbere bilirim. Şener Şen dediğinde kalbim daha hızlı çarpar mesela çocuklar gibi şenlenebilirim. Hala televizyonda onlardan birine denk gelsem oturur karşısına neşeyle defalarca izlerim. Aradan zaman geçip yaş alsak da zamandan, hala komik bir şeyler olduğunda onların repliklerini aklıma getiririm. Abim çok güzel taklitlerini yapar ve ben her seferinde buna çok gülerim. Çünkü neşeli zamanlarımızda dış ses olur onlar yahut neşeli değilsek yüzümüze tebessüm ettiren ustalar. Sahi siyah beyaz dünyamıza ne çok renk kattılar!
Onlardan biri daha ayrıldı aramızdan: Münir Özkul... 
Vefa yazısı " Siyah Beyaz Dünyamıza Renk Katan Ustalar"da bugün büyük usta var. 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

       



                 Yukarıda dedim ya çocukluğum çizgi filmden ziyade yeşilçam filmleriyle geçti. Televizyonun karşısına geçip uslu uslu izlemişimdir hepsini. Bütün insani değerleri, hayatın kara mizahını, gırgır şamatanın kalitesini, sevmeyi, gülmeyi hep oralardan öğrendim. Biraz fazla izlemiş olacağım ki nostaljiye meylim bir hayli çok. Münir Özkul da işte o bu "eski"nin masumane duygusunu, samimiyetini ruhuma ilmek ilmek işleyen oyunculardan biri. Farkında olmadan belki de kaç insanın yüreğine değdi, kimbilir... Birçok rolüyle aklımıza gelir usta oyuncu. Ben "Küçük Hanımefendi" de ki çapkın haline çok gülerim mesela. Gırgırıye serisinde Perran Kutman'la atışmaları, Mavi Boncuk'ta kurulan naif intikam planı, Seven Ne Yapmaz'da kavuşamayan aşka şahit dostluğu, Ayşecikle Ömecik onu çarptığında "bana haa" diye bağırıp panayır alanına kadar kovalaması  hiç unutulmaz. Daha onlarca film sayabilirim size. Usta'nın marifeti ortada ama gelin biz hepimizin yüreğine kazınan o unutulmaz karakterlere bir göz atalım.

1) NEŞELİ GÜNLER

 "Neşeli Günler" Her bir repliğini ezbere söyleyebileceğim, her seferinde bayıla bayıla izlediğim film. Bir hafta sonu televizyonda bu film var diye çocuk gibi havalara zıpladığımı bilirim. Baya baya gülme sebebim. Atma Ziyaaa'yı günlük hayatta çok kullanırım. Aile duygusunu, Şener Şener'in "kardeşin ulan senin kardeşin" vurgusunu her defasında etkilenerek izlerim.

 İstisnasız her izlediğimde küçük oğlunun babasıyla konuşmasında ağlarım. (zaten arkada çalan müzik sizi havaya sokuyor, fazla bir şey yapmanıza gerek yok) Sonra Şener Şen'in yengesinin evinde yaptığı ağlama taklidi aklıma gelir (ki oyuncular bile dayanamaz çaktırmadan güler o sahnede) Velhasıl kelam turşu suyu limondan mı olur sirkeden mi bilmem, ama aile bağlarının bu kadar tatlı inatçı anlatıldığı bu hikayeyi ben çok severim:)


2) GÜLEN GÖZLER






" En sonunda evi tepemize yıkacak bu deli!"

 Her seferinde erkek olur diye düşünüp belirledikleri ismi kızlarına koyan, bir de onların gönül işlerinin arasında kalan kendi halinde bir ustanın hikayesi. İsmet'i, Nedret'i, Hikmet'i derken bir düğün telaşı içine girer Yaşar Usta. Ama benim favorim tabii ki Fikret ile Vecihi. Sevmeyi bu abiden öğrenirseniz vefasız olmazsınız derim hep. Her fırsatta Fikret'i istemesi, meşhur uçağıyla eve dalmasıyla mutlu sona erer. Adile Naşit'in susun diye kızların odasına girdiği ama onlara uyup şarkı söylediği sahne çok keyiflidir. Babayla karşı karşıya gelen kızların sonradan pişmanlığı etkileyicidir. "Öpme oradan babam öperdi" cümlesi hepimizde midesine yumruk yemiş hissi oluşturur. Babalar ve kızları hikayesi ancak bu kadar içten anlatılabilirdi sanırım. 

3) BİZİM AİLE

     Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün?! Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.

       Türk Sinemasının gelmiş geçmiş en iyi sahnesi belki de. Yaşar Usta'nın meşhur konuşmasıdır. Hafızalara kazınan! Ne güzel bir babalıktır bu, ne güzel bir sahip çıkıştır aileye. Ne güzel bir meydan okumadır. Bizim geleneğimizde aile zülfiyârdır. Dokunulmazlığı vardır. Ona gelecek zararda en yumuşak huylumuz bile Yavuz kesilir. Eskiler ne güzel örnekle işlemiş aile bilincini. Keşke bunu taşıyabilseydik günümüze.  Dikkatinizi çekti mi bilmem, ne zaman bu duygularımızı kaldırdık koyduk bir rafa o günden beri belimizi doğrultamaz olduk. Keşke televizyonlarda bunu daha çok işleyebilsek. Ah keşke!

NOT: Onlardan bahsetmeden geçmek olmaz tabii ki. Türk sinemasının en yakışan çifti. İki insanın kimyası bu kadar mı tutar, o samimiyet böyle güçlü mü yansır izleyiciye! İliklerimize kadar sevgiyi, asla yitirilmeyen o saygıyı anlatır bu iki usta. Muazzam bir rol birlikteliğidir bu asla unutulmayan. Neşeleri, huysuzlukları, birbirlerine tutunmaları, sevgileri o kadar özeldir ki bu fotoğrafı kim görse tatlı ama mahzun bir tebessüm edecektir eminim. Böyle sevgilerin günümüzde de artması dileğiyle...



4) HABABAM SINIFI


     Mahmut Hoca... "Ben tüccar değil, eğitimciyim" diyerek bir anlayışa baş kaldıran, bütün haylazlıklarına, tembelliklerine rağmen daima öğrencilerini koruyan, sigarayı yasaklayan, her maç dönüşünde yine bulduğu ilginç bir ceza için onları kapıda karşılayan, hayatını öğrencilere adamış, meslek aşkını her sözünden izleyicilere hissettiren unutulmaz tarih öğretmeni Mahmut Hoca. Çocukluğumdan beri defalarca izlediğim bir seri Hababam Sınıfı. Şimdilerde ben de yeni öğretmenim. Bazı olaylar karşısında, ara ara öğrencilerimden duyduğum bir söz var. "Hocam nereden aklınıza geliyor bunlar?" Sanırım aykırı bir eğitimci olmayı çok küçük yaşta, öğretmenliği çok güzel anlatan Mahmut Hoca'dan öğrendim. Ailedeki eğitim sevgisini katmerledi Mahmut Hoca. Velilere yaptığı konuşma aklımda, yeni öğretmene sahip çıkışı, çocuklar için çabalayışı, espri anlayışı, zekası, okulun dört duvardan ibaret olmayışı iliklerimize kadar işlemiş o gerçek eğitim duygusunu bütün ülkeye öğreten güzel öğretmen . Onun öğrencilere olan tutkusunda yer yer ağladığımı bilirim, gururdan. Diyorum ki iyi öğretmenim şimdi ve Mahmut Hoca'yı seyrederek çocukluğumuzu geçirdiğimiz için şanslı hissediyorum kendimi.