14 Eylül 2014 Pazar



Pek çok gidişlerimiz oldu. Zamanlı zamansız pek çok gidişlere de şahit olduk. Yer yer uzaktan yer yer de yanıbaşımızdan. Kimini öpe koklaya uğurladık, kiminin ardından su döker gibi gözyaşlarımızı akıttık. Kimine bakakaldık, kimini umursamadık. Kimini elimizle gönderdik kimi kendiliğinden gitti. Kimi de gidiverdi. Elimizden hiçbir şey gelmeden, öylece habersiz, zamansız çekip gidiverdi. Hepsine farklı tepkiler verdik her birine ayrı sözler söyledik. Ama kendi gidişlerimize tek kelime edemedik. Bazen o gidişlere anlam yükleyemedik. 

Varılacak yeri belli olanlar bir tarafa da vardığın yerin bi hükmü olmayanları düşünür dururum. Ben eylemin işlerliğini, bir köşesine tutturulmuş hayatları merakla bulurum. Neyi niye yaptığını bilmeden o yola çıkmışları, çoktan yarılamışları anlamak için didinir dururum. Gidişler bu kadar çalkantılı mı olur diye küçük bir çocuk gibi soran gözlerle bakınırım işte. Ufacık şeylerden derin anlamlar çıkarırım. O gidişlere bir kimlik kazandırmak için aklıma gelen onca parçayı birleştirmeye uğraşırım. Çünkü adsız gidiş olmaz hele öyle çekip gitmek hiç olmaz. İlla bi adı olmalı. kimse koyamadıysa bir isim, en azından bir sıfatı bulunmalı. Tatil olmalı, okul olmalı sağlık olmalı gezi olmalı tayin olmalı hiçbir şey olamadıysa bunlar gibi bir başlık olmalı. 5 dakika gidip gelicem denmeli, okul bitsin, bayram gelsin  cümleleriyle bitmeli, ya da haftasonu ordayım diye kapanmalı tüm telefonlar. Ama öyle isimsiz kimliksiz sebepsiz çekip gidişler olmamalı. Çünkü bir yere gidiyorsan dönüşe dair minicikte olsa bir ipucu bırakmalı. Kalana teselli verecek, bekleyeni oyalayacak bir şafak mutlaka sayılmalı. Ama dönüşsüz gidişler olmamalı... 
Diye düşünürdüm birkaç gün önceye kadar. Çünkü ben hiç dönüşsüz bir yola girmedim. Giderken bile hep geleceğim tarihi söyledim. Kimseyi yalnız bırakmak istemediğim gibi vedalara da bir yoldaş ekledim. Hoşçakalla hoşgeldini bağladım mesela. Tek harfe tutunan umutlar şişirdim kendimce. O yüzden bilmezdim dönüp sırtımı gitmeyi. Ardına bakmadan çekip terketmeyi. Çünkü ben hiç gitmedim dönüşsüz bir yola hiç girmedim. Şimdilerde gitmeye bu kadar yakın, valizim uzaktan bana göz kırpıyorken içimde bir şeyler farklı bir yolculuğa çıkıyor sanki. Benim çıkacağım yol aynı ama o çok farklı bir şeye hazırlanıyor gibi. Ben burda ne bırakıyorsam, birkaç haftaya kavuşma ümidiyle kapıdan çıkıyorsam, o bazı şeylere çoktan elveda demiş gibi yanımda duruyor. Ardında ne bıraktıysa dönüp alası yok. Ben hiç çekip gitmedim. bilmiyorum aklından ne geçiyor ama ben hiç gitmedim. Kimseyi öylesine terketmedim, kimse için kimseye sırtımı dönmedim. Kimseyi yarı yolda bırakmadım. Ne halin varsa gör sözünü hiç kullanmadım. Kimseyi bilerek kırmadım. Aman banane diyen biri olmadım, olamadım. Bahanelerin ardına sığınmadım. İnsanları aptal yerine koymadım. Kimse için kimseyi harcamadım. Kimsenin arasına fitne sokmadım. Durup dururken kimse için kötü düşünmedim. Dikkatli, özenli davrandım. Hoşgörümün arkasına kimleri, neleri aldım. İllaki hata yaptım. Dönüşü olmayan şeyler değildi belki ama etkilendim. bazen dolaylı bazen doğrudan. ama hayatımın hiçbir anımda bu kadar pişman olmadım. zamanı kaçırdığım için, doğru hamleyi yapmadığım için, çok çabaladığım için  hayatımda konuşmadığım kadar konuştuğum için vs. ufak tefek şeyleri keşkelere bağladım ve pişmanlığın tadına vardım. Keşke yapmasaydım dediğim bütün cümlelerin ardına bir "ama" söyledim. Bazen sessiz bazen avazım çıktığı kadar. Hiç bu kadar kafa sarsıntısı geçirdiğim zamanlarım olmadı ama bunların hiçbiri de çekip gitmeye sebep görülmedi. Her şey hayata dair  başım gözüm üstüne dedim. Ben kimse için çekip gitmedim. İnsanları hep dinledim. Anlamaya çalıştım anlayamadığımda sorgulamadım. İlla tartışmak değil bazen sessizliği de arar insan. Ben onlara o sessizliği sağladım. Mantıksızlığa tahammülüm yokken bile yeri geldi tebessümle karşıladım. Ama en önemlisi ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın ben kimseyi yargılamadım. Kimsenin kendini kötü hissetmesi için uğraşmadım. Aksine güzelliklere neşe katmak için çabaladım. Ağlamanın masumiyetini anlattım. Dinlemenin sadeliğini, hiçbir şey yapmadan bile yanında olmanın aidiyetini yansıttım. Ben çekip gidecek hiçbir şey yaptırmadım. Ama bu diğer ben'in derdi ne bir türlü anlamadım. Ardına bakmadan, o umursamaz yanına denk gelmiş şeyleri bir kenara itmesini anlamlandıramadım. Ben gelişin planını yaparken o dönüş yolunu unutmuş gibi. Bu ayrımdan hiç hoşlanmadım. Ben vefasız hikayeleri hiç sevmedim ki dönüşü olmayan gidişlere de aynı vefasızlığı yükledim. Bu yüzden kendime sitemim. Ne güzel gidip gelecekken paralel bir yoldan beni sürükleyen o şeye kızgınlığım bundan . Geri dönüşü olmayan hallere sürükleyenlere bütün kırgınlığım. Beni bana sorgulatanlara bütün bu yılgınlığım. Sabrımın tükendiğini söylüyor içimden biri, benden bu kadar diyip kenara çekiliyor sanki. Dönüşü unutması bundan gibi. Bundan bütün her şeyi geride bırakışı, dönüp bakmayışı. Artık yüreği almıyor demek ki. 
Tamamen yolculuk öncesi tahmini. Çünkü ben bilemedim, çözemedim derdini. Çünkü ben hiç gitmedim. Çekip gitmeyi hiç bilmedim. Buralardayım yine ama içimdeki beni yolcu etme vakti gelmiş geçiyor bile. Hani ilk başta da söyledim ya pek çok gidişlerimiz oldu bizim. bu da şahit olduğumuz bir diğeri daha olsun.
Sizin için aynı belki ama ben hiç kendimi yolcu etmedim
Çünkü ben dönüşü olmayan bir yola hiç girmedim!


4 Eylül 2014 Perşembe

Gazili Olmak Ayrıcalıktır

            Hayallere tutunup bir yola çıktığınızda ne olursa olsun, kim ne derse desin o yoldan dönmezsiniz. Aklınızı çelmek için yapılan zekice hamlelere karşı koyabilecek gücü ancak öyle bulursunuz. Hayallere tutunduğunuzda tıpkı bir çocuğun salıncakta göklere ulaşma hevesi gibi ağzınız kulaklarında yükselir durursunuz. Hayal dediğin pembe tadında hayatlardan ziyade yaşayacağınız ve çok da gerçekçi olan bir ömrün size düşen payını süslemenizden ibaret. İlk anda olabileceği gibi sonradan olacak bir "evreka" anında da oluşabilir. Bir şeyler bir anda hayalinize, sonra gönlünüze düşebilir ya da yola çıktığınız bir anda yanınızda ki yegane şey olarak da yerini alabilir. Ben en başından o hayalin etkisi altına girmişlerdenim. Gözümüzü kapatıp kırk yıl sonra kendimizi izlememizi önerenlere cevabım yıllardır değişmedi. Şimdilerde ise gerçekleşmiş bir hayalin içinde tazecik hayaller yetiştirmenin derdine düşmüş bir hayalperestim.

          İşler ciddiye bindiğinde okumak istediğim şehir seçmek için önümde onlarca il vardı. Ama ben bir söz vermiştim. Herkes benden seçim yapmamı beklerken tercihim belliydi. Yıllar önce o şehre gezi amaçlı girdiğimde "bekle beni 4 yıl sonra ev sahibi olarak geleceğim" demişim. Bir meydan okumaydı belki ama ağzımdan çıkıvermiş işte. Aradan 4 yıl geçtikten sonraysa bir yol ayrımında önüme gelen tabelayla aklıma düştü verdiğim söz. Vakti geldiğinde zaten sözümde durup ben sağdan devam edeyim dedim ve kendimi hayallerimin şehrinde, ev sahibi olarak buldum. E bir yerde üç günden fazla kalırsan misafir olmazmışsın. Kaldığım dört yılı sayarsam misafirlik faslını çoktan geçmişim. Ne ara geçiyor bunca zaman, ne ara sona yaklaşıyoruz yavaş yavaş bilmiyorum. Ankara'da geçen zamanlarımı şimdiden özlüyorum. Hayallerimin şehri olduğundan mı yoksa çocukluğumun burada birbirlerine can emanet eden bir neslin hikayeleriyle büyüdüğümden mi bilmem ben bu şehri gerçekten çok seviyorum. Hani bazı çocuklar olur ya gelip sana şirinlik yapmaz, sevmez, durup dururken gülmez ama aslında çok akıllıdır, güldürdüğünde sıcacık, sevdiğinde sana bağlanan çocuklar olur ya Ankara'da işte öyle benim gözümde. Bazı şehirlerin bir açısından bakınca açık olursunuz, bazılarına her açıdan. Bazıları dalgalarıyla sever sizi bazıları yeşiliyle. Bazıları tarih kokar bazıları şivesiyle sarmalar sizi. Ankara'da ise bariz sebepler bulamazsınız. Bazen hepsidir bazen hiçbiri. Bir dalganın vereceği mutluluğu Kuğulu Park'ta dinlenirken bile bulabilirsiniz. Bazen de koca şehirde eli boş dönersiniz mahzun mahzun. Ne zaman ne yapacağı, size ne yaşatacağı bilinmeyen bu şehir sır olur durur önünüzde. Gözünüzü korkutmak için değil bu sözüm. Bilin de keşfe çıkmak için oyalanmayın diye. Keşfettikçe seveceksiniz, sevdikçe değerleneceksiniz. Hayatınıza yeni hayatlar değecek bu sayede ve dostlarla güzel olacak bu şehir. Ve inanın grinin ardındaki renkleri görmek sizin elinizde. 
          Ben zaman kavramını yitirmiş ne ara geçti bunca zaman diye düşünürken şimdilerde birileri nasıl geçecek bu dört yıl, alışabilecek miyim, sevecek miyim, korkuyor muyum gibi sorularla yoğuruyor kendini. O an farkettim ki sezon açıldı. Aramıza yeni birileri katılıyor derken gözlerim meraklı gözlerle kesişti. Yepyeni umutlarla yola çıkmış binlerce öğrenci... Onları yepyeni hayatlar bekliyor şimdi. Keşfe hazırlanan binlerce yüreğe gönülden bir hoşgeldin diyelim. Umarım sizde bizim gibi seversiniz bu şehri.
          ....



           Ankara'nın ayrıcalıklarının yanında Gazili olmanın ayrıcalığını yaşayan o şanslı kitledenim. Bakmayın siz orada burada konuşulan asılsız laflara. Biliyorum, şimdiden şehir efsanelerimizi dinlemişsinizdir. Eksiği var fazlası yok deyip gözünü korkutmak istemem ama ilk zamanlar ağzı açık dinlediğiniz hikayeleri ilerleyen yıllarda espri olarak kullanacaksınız, emin olun. Duyduklarınız sizde önyargı oluşturmasın. Zira ülkenin en köklü üniversitelerinden birindesiniz ve üniversiteye adını vermiş GAZİ’nin ilkeleri doğrultusunda eğitim göreceksiniz. Hayatınızı çeşitli yönlerinden etkileyecek bir sürece girdiniz. Farkında olsanız iyi edersiniz. Çünkü geç kaldıkça geçmişe doğru söylenen keşkeler sadece yürek sızlatıyor. Beklentileriniz ne yönde bilemiyorum. Ama bu okulu öyle bir seveceksiniz ki filmlerdeki şaşaalı kantinlerden ziyade çam altı, çınar altı, bizim deyişimizle Gazi Çay Ocağı’nda masa kapmak için koşturur olacaksınız. Çimlere yayılıp dersleri bekleyeceksiniz, vize finallerde son derece donanımlı bir kütüphanede yer bulamadığınız için yine o çimlerde, banklarda, kenarda köşede, duvar diplerinde oturup çalışacaksınız. Konferans salonlarında hep birileri olacak ve siz dinlemek, eğlenmek için oralarda oturacaksınız. En büyük değeriniz dersinize giren hocalarınız olacak belki de bilmiyorum. Bu anı sayısızca yaşamış biri olarak farkındalığınızı arttırdığınız her an sizin için bir kazanç olacak. 


    Her şey güllük gülistanlık gitmeyecek elbet. Nereden geldim buraya dediğiniz anlarınızda olacak, kızdığınız, küstüğünüz hatta kendinizi sorgulayıp, acabalarla bunalttığınız anlarınız da. Ama bütün bunları avazı çıktığı kadar bağıranların bile mezuniyeti geldiğinde hüngür hüngür ağladığını gördüğümden kesin sonuçlara varmamanızı umuyorum. Her şeyi tecrübe edinip yine kararı siz vereceksiniz. Ankara için dediğim gibi Gazi de dostlarla güzel ve siz aramıza yeni katılanlar! Bunun için o kadar çok vaktiniz var ki, o kadar değerli ki, umarım hakkını verirsiniz.

 



               Biraz nostalji tadında gelir bana Gazi. Belki de bu kadar sevmem, sahiplenmem o yüzden. Kampüsten çok rektörlük binasına hayran bir Gaziliyim ben. Sırf onun hatırına bile "iyi ki" diyorum. Sizin de “iyi kil”i cümleleriniz olsun. Zaten istemeseniz de ufacık bir şey için bile olsa kendiliğinden kurulacak o cümleler. Yaşadıkça keşfedeceksiniz. O kapıdan yumuklarınızı sıka sıka çıktığınız da, güle oynaya geçtiğiniz de olacak. Siteminizi haykıracaksınız, bazen pişmanlığınızıda. Bazı anlar gururla gireceksiniz kapısız kapıdan. Bazen aheste aheste yolları uzatıp gireceksiniz sınıfa. Bazen de telaştan nefes nefese kalacaksınız. Ama hepsini aynı kapıdan geçerken yaşayacaksınız. Şimdilerde kaydınızı yaptırdınız, rektörlüğe bakıp fısıldıyorsunuz ya “Gazili olmak ayrıcalıktır” diye, birkaç ay sonra umarım haykırırsınız. O ilk gün heyecanını unutmayın rektörlükten her geçişinizde iyi bir şey yaptığınızı hissedeceksiniz. Şimdiden hayırlı olsun ve umarım siz bizden daha da şanslı olur dolu dolu bir eğitim hayatı geçirirsiniz.

NOT: Bir sonraki hayallerinizi uzakta tutmayın...

         




             

3 Eylül 2014 Çarşamba

"Uyan Süpermen, Daha Çok Uçacaksın"

        Her gece, gündüze dair bir serzeniş, her gündüz nazı sadece ona geçen bir arkadaş. Birbirleri ardına geçip giden zamanlara takılıp, bir ömrü geride bırakanlara ithaf edilmiş gibi. Gece ve gündüz. Akıl ile yüreğin, farklı mesai saatlerine sahip iki çalışanı gibi kesiştiği o nokta. Gece ve gündüz. Hayatın bize yaptığı zarifçe bir şantaj ve o şantaja boyun eğmiş, arada kalmış, isyan etmiş, baş etmiş, yeri geldiğinde binlerce hayata değmiş insanlar...Öncelikle onlara "merhaba" Bütün yaşanmışlıkları gece ve gündüze bölen bizlere, tebessüm dolu bir "merhaba"!
       Saniyelik kararlarla yaşadığımız hayatlarımızın hızına o merhaba yetişti mi bilmiyorum. Ama buralarda bir yerde, bir nefeslik durduğunda yakalayabileceğimi umuyorum. Gece olmazsa gündüz, gündüz olmazsa gece. Sonuçta zaman iki hece ve biz cümlelere varmadan bulmalıyız onları. Ama önce, bizle olanlarla başlamalı. Uzaktan çok yakına bakın, gerçeğiniz onlardır derler ya hep, öylece başlayalım burda, şimdi, biz bize. Gündüz aklında yokken gece çat kapı gelen misafirlerinizle mi başınız dertte? Buyurun birlikte ağırlayalım onları. Birlikte ağırlayalım ki gönlünüz ferahlasın. Feraklasın ki söylenecek iki kelimeye yer açılsın. Çünkü susmuşları oynamak için ne sözler dizdik boğazımıza. Haliyle yer kalmadı. Konuşmak için beklediğiniz zamanlar vardı oysa onlar hiç gelmedi. Geçmişlere sakladınız şimdilerinizi. Kimseye bir şey diyemeden sadece şarkılara sakladınız sözlerinizi. Sözler müzik olmadan acıtır, şarkı söyleyip kurtaralım dediniz durumu. Kim bilir. Ustaca üstünü örttünüz. Hissettikleriniz hep yarım kaldı. Söylemek istediğiniz ne varsa, şarkılarda hayal ettiniz ve yine onlara yüklediniz her şeyi. Hayatlarınızı oralarda inşa ettiniz. Aklınızdan geçen neyse, yüreğinizin dinlemediği ne kadar söz varsa bir ninniyle uyur gibi uyuttunuz onları. Melodilere ne çok şey yüklediniz. Sevdanızı, siteminizi, pişmanlığınızı, isyanınızı, keşkelerinizi, amalarınızı; birleştirmeye korktuğunuz bütün kelimeleri notalarla yan yana getirdiniz. Sonra bütün bunlar yetmedi. Her zaman dinlediğiniz şarkılarınıza sırt çevirdiniz. Yeri geldi tarzınızı değiştirip bastırdınız duygularınızı. Düşünmek yerine anlık hareket ettiniz. Saniyelerle verdiğiniz kararlarınız şekillendirdi sizi. Her seferinde kulağınıza çalınan melodi başka bir şeydi. Siz dışardaki sesleri bastırmak için hep yüksek seslerde dinlediniz. Ama içinizdeki sesi hep bir köşede unuttunuz. Kalabalıkta annesini kaybetmiş bir çocuk gibi, birileri feryat ediyordu içinizde ama siz tam o anda bastınız sesleri büyüten işaretlere. Büyümüş seslerde fısıltılarınız kaldı hep. Bir de akşam çökünce ağlamaktan yorulmuş o minik yavru kaldı karanlık köşede. Halbuki ne gerçekçi hayatlar yaşandı bu memlekette. Ateş çemberinden geçmiş nice hayatlar tanıdık. Nice hayatlardan örnek aldık. Niceleri yitti gözümüzün önünde ama hepsi gerçekti. Acılar, sevinçler, hüzünler, aşklar, sevdalar, kavgalar, kızmalar küsmeler, ne varsa şu an sakladığınız, hepsi gerçekti. Belki de gerçek hayatlara değdiği için bozulmadı şimdilerde nostalji dediğimiz şeyler. Köşelerden gizlice başını uzatıp izlediği sevdaları olan o insanlar göz göze gelmeye korktular. Yürekten sevdaları bütün gerçekçiliğiyle yüreğinde yaşadılar. Masumiyetine inandıklarındandı belki birbirlerine rakip iki adamın sakin durması. Kirletilmemiş duygularda yaşanıldı her ne varsa. Kavgalar bir değer uğrunaydı. Kimse birbirini kırmadı bir gürültü için ve kimse kimseye bıçak çekmedi yoktan bir sebep için. Yokluk içinde yaşansa da kalpler sıcacıktı ki zaten üşümüş ne kadar yürek varsa hepsi o sevdalara sığındı. Onları düşününce şimdi daha iyi anlıyorsun. Meğer sen harf harf yaşarmışsın koca bir kelime sanırken kendini. 
          Gece gelen misafirlerinizi ağırlamaya başladınız mı yavaş yavaş? Bakmayın insanların misafirlik saati gündüz olur dediğine. Gece aklınıza düşenler hepsine bedel olur da onlar bilmezler. Eskisi kadar gerçekçi değil belki ya da bazen can yakacak kadar gerçekçi, yaşanıp giden hayatlarla çevrili bir dünyada düşünmeden olur mu? Düşünceler "düş"ünüze girmeseydi hiç kök olur besler miydi verdiği manayı. İşte bundandır gündüzleri sonra diye ertelediğiniz şeylerin şimdi diye tepenize dikilmesi. Geldiklerinde öyle teker teker de değil her biri peşi sıra gelir alacaklı gibi.Öyle anlar olur ki bazen yer kalmaz bir diğerine. Her birine söylenecek söz vardır. Her biri farklı farklı ağırlanır yürekte. Uğurlama kimi zaman sevinçle, tebessümle, iyi dileklerle olurken kimi zaman ardından dökülen sularla son bulur. Yastığın diğer tarafına çevirirsin o zaman yüzünü. Bir köşesi gözyaşıyla sulanmış yerde uyku tutmaz çünkü. Aklına ters bir şey geldiği zaman döner durursun. Ama aklınla yüreğindeki bütün meselelere söylenecek bir kelime bulmanla bir durursun. Özgürlük bir düğümle, problemler bir sözle çözülmeye başlar. İşte o zaman huzurlu bir uyku uyursun. İstediğin günleri hayal edersin. İnsanları yerleştirirsin elinle hayalinde bir köşede herkes gerektiği gibi oynar. Gözünü kapattığında ki dünya da olur her ne olursa. Yatmadan önceki o son demlerde geleceği istersin masumca. Olanı değil de olmasını istediğin gibi bir düş düşlersin. Gözünü açtığında çocukken üflediğimiz o baloncuklar gibi uzaklaşır senden. Sorularını su damlalarında bırakır. Beklemediğin anlarda beklemediğin şeyler olur ve sen o damlalar kurumadan, bütün cevapları o gece vermek istersin. Gündüz hayatın telaşına bıraktığın sen, gece ben olur doğar yeniden. Cevaplarını veremediğin soruları sormak yerine cevaplarını bildiğin ama söylemeye yetemediğin anları düşle hep. Sessizliğe kaybolmuş hayatları susarak kurtaramazsın. Ağzından çıkacak bir kelimeye, yüzünden düşen bir gülümsemeyle kurtarılacak ne hayatlar var. 
Sen bütün bunlara sırtını dönüp yatamazsın. 
      UYAN SÜPERMEN DAHA ÇOK UÇACAKSIN!