24 Aralık 2017 Pazar

HER YERDE KAR VAR

Kapat gözünü.
Bir dağ evindesin. Divan var, kenarları hasırdan yastıklı. Uzanıyorsun öylece. Yanında bir köy sobası. Çıtır çıtır sesler geliyor. Dışarıda kar sesi var, ince ince. Pencere camı buğulu, kalbinle yarılacak neredeyse. Kalkıp o cama iki isim yazıyorsun. 
Sevdiklerin ve affedemediklerin.
Affedemediğini de çok sevdin bir zamanlar. Sobanın alevi harlanıyor gölgesi vuruyor duvara. 
Şimdi affedemediğini sil o camdan. Sevdiğinin etrafını çerçevele kalple. Affettikçe genişler gönül. Geçmez belki sana hissettirdiği ama öfken diner. 
Sakinleşirsin.
~~~~~~~~~~~
Sosyal medyadan öğrendiğim bir şey var “insanlar bir eylülde, bir kasımda, bir de kar yağdığında duygusallaşır”. Diğer aylarda da bu zamanlarda duygusallaşmaya sebep olacak malzeme biriktirir gibi gelir bana. Baksanıza ilk kar zerresinin toprağa düşmesiyle birlikte hicaz makamından paylaşımlar yapılmaya başlandı. Aslına bakarsan kar yağdığında bir sessizlik çöker ya şehre, bence bütün sebep bu. Yüreğinin sesini bastırabilecek bir gürültü yok etrafta. Sizin bilimsel açıklamalarınız vardır illaki, hepsi başım gözüm üstüne ama ben insana dokunuşundan yana tavır koyuyorum. Çünkü ancak ilk kar düştüğünde görebiliyorum insanlardaki dinginliği. Battaniyeler bu zamanlarda kıymetli. Fonda çalan şarkılar yazı telafi eder gibi. Tozlu raflardan çıkan bir eski plak çalıyor şimdi gönüllerde. 
Haydi bir ortam hazırla kendine. Buğulanan cama yazacaklarını düşün: sevdiklerini ve affettiklerini.
İlla dağ evi olmasın. Kırık dökük de olsa başını sokabilecek bir evin varsa şanslısın. 
Şükret.
Teşekkür iyi hissettirir. Kendine getirir. 
Sakinleştirir.
Sakinleş.
Elinde tuttuğun fincanı koy yavaşça kenara. Az önce fincanın sıcaklığını hisseden parmak uçlarınla dokun soğuk cama. Hayatta böyle değil mi bir sıcak, bir soğuk, bir sıcak bir soğuk...
Neyse dur, ne diyorduk;
Sevdiklerin ve affettiklerin.
Şimdi affedemediğini sil o camdan. Sevdiğinin etrafını çerçevele kalple.
Sevdikçe güzelleşir dünya.
Çok sev!
Affettikçe genişler gönül.
Affet!
Gönlüne serin gelen şeylerin üzerini ört ki çözülsün buzlar.
Al işte kış başladı, etrafta yeterince buz olacak.
Sen yüreğini sıcak tut, fazladan bir buza inan kimsenin ihtiyacı olmayacak.

NOT: Pencereyi açtığın an yediğin soğuk var ya, işte o bazılarımızın gerçeği. Kendi dünyamıza kapanmadan önce bu soğukta yaşamaya çalışan canları da unutmayalım olmaz mı!




16 Aralık 2017 Cumartesi

DİLEK KİPİNİN HİKAYESİ




Çocuklar toplaşın yamacıma!
Size bu dünya var olduğundan beri can bulan bir hikaye anlatacağım. Dilek kipinin hikayesi
İnsanın gölgesi yeryüzüne düştüğü andan itibaren var olan bir hikaye.

       İnsanlar hep bu cümleleri kurmuşlar. Bir arzu dolaşmış damarlarında. Üşümüş keşke ısınabilseydim demiş ateşi bulmuş. Bulduğu ateşte bir medeniyet kurmuş. Hayatı avcılıkla geçmiş hayvanlara hükmetmek istemiş, atı evcilleştirmiş. Bir yerden bir yere hızlı gitmek istemiş, tekerlek bulmuş. Onunla açılmış, bulunduğu yerden sıkılmış. Açlık susuzluk bastırmış. E merak da var. Yürümüş göç istemiş. Soy devam etsin demiş oğul istemiş. Yeni insanlar görmüş, aileler karşılaşmış torun istemiş. Devran böyle süregelmiş istekler bitmemiş, fermana yazılmış devlet istemiş. Devlet töre istemiş. Töreye uyacak halk, hak istemiş. Toprağında adalet istemiş. Sancak dalgalansın devlet şanı sınırları aşsın istemiş. Derken çağ kapanıp açılmış. Defalarca! Sonra devran dönmüş dünyayı bir başka bir istek sarmış. Vebalı bir kanlı hüküm isteği, savaşları ardı ardına getirmiş. Bir istek koca imparatorlukları devirmiş. Bir istek bütün coğrafyanın sınırlarını değiştirmiş. Devran değişmiş. Gel zaman git zaman vakit bugünlere gelmiş. Ama istekler hiiiiç bitmemiş. İnsanın gölgesi yeryüzüne düştüğünden bu yana içinde bir dürtü, hep bir şeyler istemiş. 

         Bütün istekler başta hayatını değiştiremeyecekleri kadar küçük görünür. Tek bir istekle dünyanın eksenini kaydıran insanoğlu kendi hayatının eksenine neler etmez varın siz düşünün. İstekler silsilesinin devamı olan bizler de isteklerimizle geleceğe yön veriyoruz. Ağzımızdan çıkan her sözü dua bilenler için düşünün bakalım, aslında isteklerimizle hayatımızı ne yöne çekiştiriyoruz? Tetris'te hata yapınca oyun bitsin diye arka arkaya tuşlara basardık ya onun gibi mi davranıyoruz yoksa legoları sağlam oturtup kocaman kule yapan o kendinden emin çocuk gibi mi?
Neyi niye yapıyoruz bir fikrimiz var mı?
İsteklerimiz neler?
Niye istiyoruz onları?
Bu isteklerimiz kimi kucaklıyor?
Ya da kimi öteliyoruz çalı süpürgesiyle savurur gibi.

İstekler gelecek için önemli. Şu an kim olduğumuz bir “dilek kipinin hikayesi".
Gelecekteki bizi inşa ediyoruz çaktırmadan.
Bugünü şimdiden dün ilan etmemek için şimdi, şu anda kapatın gözlerinizi.
Gelecekteki size bir selam gönderin. Bakın bakalım sevecek gibi misiniz onu, gururlanacak işler yapacak gibi mi, farklı mı dünden? Yarına iz bırakabilecek mi?
Soruların cevapları sizde. 
Dedim ya bu bir dilek kipinin hikayesi.
Yüzyıllardır süregelen, güneş gibi her gün doğup her ölümle biten bir hayatın hikayesi.
Bu hikaye sizin.
Yaşanacak tek bir ömür var.
Onu da hakkını vererek yaşayalım olmaz mı?
En güzel dilekleriniz sağlıkla yaşanacak ömrünüzde olsun.
iyi hafta sonları:)