10 Temmuz 2016 Pazar

Yolu Çankaya'dan geçenlerle bir gün bir yerde buluşuruz.


Evin önünün bol ayakkabılı olduğu zamanları çok severim. Anne günlerini(altın günü) hatırlatır bana. Ayakkabılar kapıda çoğalıyorsa bil ki mutfak bayram yeri. Ne farkı var diğer günlerden diyebilirsiniz. Mutfağı pasta börekle doldurduktan sonra aynı şey diyebilirsiniz. Ama değil işte. Tarifinde bir sır var. Ne mi o? Hemen söyleyelim. Samimiyet! Samimiyet evet. Çünkü misafir diye onu ağırlardınız, mis kokulu mutfaklarda şen sesler duyardınız. İşin bütün tılsımı bu samimiyette.

fotoğraf: Selin Öner
İşte beş yıl boyunca kaldığım odanın kapısı hep böyleydi. Ne şikayetler aldık bu yüzden. Gece gündüz demeden, saat ayırt etmeden neler yaptık birlikte. Anne mutfağı gibi olmasa da kendimizce olan mutfağımızda neler hazırladık. Anne elinden çıkanlar da geçti soframızdan. Paylaştığımız sadece iki lokma değildi. Kavgalarımızı, acılarımızı paylaştık. Kimseciklere diyemediklerimizi birbirimize anlattık. Hıçkırılarımızı duvara kazıdık. Sonunda "tamam bi sus artık ya ne ağladın yiteer" diye de çarptık iki tane😂 Gülüşmelerimiz oldu bizim, birlikte. Çocuk gibi. En karamsar şeyde bile tebessüm edecek bir şeyler bulduk. Önce ufak ufak gülmelerimiz çığ gibi büyüyüp üç kat aşağı inmeye bile başladı. Sonra da sesi duyan geldi zaten. Birbirimize aile olduk, dost olduk. Birlikte güçlendik, kenetlendik. En sert eleştirileri biz yaptık ama yine en güzelini de biz söyledik. Ayırt etmeden herkesin iyiliği için çabaladık. Art niyet girmediğinden herhalde kimi hatırlıyorsam bu kapıdan içeri giren, hepsi can oldu bize. Şarkılar söyledik birlikte. Dans ettik. Birbirimizle alay ettik hem de hiç acımadan. Ömürlük malzeme topladık aslında gün yüzüne çıkmaması gereken. Tek kelimeyle koca bir ekibi güldürebilecek durumları yaşadık. Mesela Selin-Aslı deyince herkes güldü şimdi.(selin az gülmüş olabilir) Gülşah-Mert dediğimde hepiniz Merve tonlamasıyla "yaaaa" dediniz biliyorum. (Maşallah deyin bir de ardından) Birine uyanma konusunda hiç güvenmeyeceksek adres belli. Pandalar yalnız dediğimde en çok üzülen malum. Hadi kalk bir Hamamönü'ne gidek dediğimde asla geri çevirmeyecek tek bir insan tanıyorum mis gibi Adana kokan! Filmlerden, oyunculardan değil senaristten yönetmeninden sohbet edebileceğin, bütün yabancı dizi-film dünyasının nabzını tutan İngiliz edalı kızımızın da yeri belli. Pembe tadında huylu hayatlar filmi var mesela. İzleyenler bilir kim var başrolde. Ben karşiiim desem Sakarya'dan alır selamımı bir diğeri. Susam'ın annesi var, teyze olma ihtimalimi somutlaştıran. Gözümü açtıklarım var bi'de, Kıprıslı ve Bodrumlu iki güzel☺️ Parşömen dediğimde o ne diye suratıma bakmayan bir güzel var bir de, Mersin'den, tam bir İnci tanesi. CANsınım var diğer bütün canlar gibi. 

Anlayacağınız o ki bizim kapımız dost kapısı oldu her birimize. Kelimelerle anlatamayacağım kadar çok şey yaşadık birlikte. Şimdilerde ceplerimde anılarla bir diğer durağa geçmeyi bekliyorum. Ankara'yı niye bu kadar çok seviyorsun diyorlar bana. Şehri sevmek için göze dokunacak şeyler beklemedim ben. Bakınca öyle kocaman kocaman şeyler de yapmadım aslında. Yaptığım tek bir şey var geriye kalan her şeyi önemsiz kılan. Ne mi yaptım?
Ben sadece dost biriktirdim...
Mesele vedalara kılıf bulmak değil, cici görünsün diye süslü cümleler de kurmuyorum. Mesele şu ki "harada olsaq, necə olsaq onların yeri çox ayrı "
Biliyorum çoğunuzun yüzünü sardı tebessüm. Haydi açın biraz sesini de birlikte dinleyelim.
Kaldığımız yerden...

Not: Fotoğrafın hatrına yazılmış anlık bir duygu paylaşımıdır. Atladıklarımız olursa kırılmasın. Ankara ayazını çayın demi gibi yumuşatanlarsınız siz. Hayatımıza değdiğiniz için kendimizi şanslı hissederiz.