31 Aralık 2014 Çarşamba

NESİ VAR (olsun)

          Nesi var oyununu bilir misiniz? Çocukken oynardık hani. Seçilen şey her neyse adı söylenmeden özellikleri söylenirdi. Her özellikten önce de arayan kişi sorardı hevesle: Nesi var? Diğeri de lafı dolandırır, biraz akıl bulandırır, çok göze batmayan özelliklerden başlayarak sayardı bir bir. Bulana ödül bulamayana ceza. 
          İnsan ne kadar büyürse büyüsün çocukluğa hep bir heves hep bir hasret içinde oluyor. Hele ki yepyeni bir yıl önüne serilmiş, ömründen gitmeye hazır eski bir yıl da ardından el sallarken. Ama arada sırada çocuklaşmayacaksak büyümenin çok da bir anlamı yok değil mi? Ne dersiniz bir nesi var da biz oynayalım mı?
                                        

         

          O zamaaan başlıyorum. Nesi olsuuun...Dolu dolu geçen günleri olsun. Aklı başında insanları olsun. O insanlarda sağlık, mutluluk, huzur olsun. Evler neşeyle dolsun. Kavga, gürültü uzak dursun. Art niyetler eriyip yok olsun. Vefa duygusu bi zahmet artık olsun. Menfaatçiler bir geride dursun. Merhamet bütün kalplerde köşk kursun. Zalimler yok olsun, mazlumlar haklarını bulsun. Adalet dediğin tez elden olsun. Soğuklarda açta açıkta insan kalmasın, kalana da uzanacak bir yardım eli o bulunsun. O eller harama uzanmasın. Sevgiyle bir dayanışma olsun. Sevmesen bile saygı olsun. Ama her yerde olsun. Evde, okulda, camide, bankada, mecliste, kahvede aklınıza gelecek her yerde saygı olsun. Cana, mala, fikre, inanca bütün varlığa saygı olsun. Şükür olsun. Gelmiş geçmiş bütün ömre, sana verilene, verilmeyene şükür olsun hem de en kocamanından... Dua olsun. Mazlumlara, evsizlere barksızlara, yetimlere öksüzlere, zorla hayatı çalınmışlara, manevi gaspa uğramışlara, vatansız bırakılmışlara dua olsun. Uygur'a, Kerkürk'e, Suriye'ye, barut kokusu altında kalmış dünyanın bütün annelerine, yavrularına selam olsun. Yaşamak için ne çok öldük. Yer altında yiten canlara rahmet olsun. Onlar için edilmiş bir yürekten dua olsun. Silahlar sussun. Bomba düşmüş her bir toprak can bulsun. Çiçekler açsın, mis koksun. Acıyla yoğrulmuş diyarlar huzura kavuşsun. Kışı bitmemiş topraklar bahara erişsin. Orada da gülsün insanlar. Hazır gülmek demişken, birileri, başka birilerinin tebessümünün sebebi olsun. Kornayla karışık küfür sesinden, şehrin kuru gürültüsünden, bağırarak konuşan insan tipinden, her şeyden şikayet eden mutsuz, umutsuz, suratsız yüzlerden bıktık. Artık onlarsız olsun. Tamam tamam onlar da olsun ama azcık geri dursunlar. Ötekileştirmeden yaşanıp giden bir şey olsun işte. 

       Sahi biz nesi var oynuyorduk değil mi, her bir cümlemin başında sormuşsunuzdur umarım. Cevabı veriyim artık: 2016! Biliyorum azcık formatını değiştirdim oyunun ama yeni yıl da olacaksa böyle olsun şimdi. Çünkü diğerlerine bu yıl yeterince doyduk. Aksini yaşamaktan yukarıda saydığımız olaylardan, tiplemelerden de yorulduk. Gelecekse böyle gelsin, olacaksa da böyle olsun. Huzur olsun, sağlık olsun, gönüller neşeyle dolsun. Mesela  kin duygusunu yüreklerden kazıyıp yerine merhameti koyalım. Çok önemlidir inanın. Vicdanınızı hatırlarsanız gerek kalmaz üzüntülere kılıf bulmaya. Her bir acıya kılıf giydirmek için çabalamaya. İlla bir şey giydirecekseniz vicdanlarınıza sevgi giydirin. Hep sevgi dedin hani aşk nerede diyenleriniz var biliyorum. Hakkını veremeyecekseniz aşık maşık olmayın . Şaka şaka tamam, gönlünüzden geçen ne varsa hepsi şıp diye olsun işte. Ama samimiyet de şart olsun! Aileler hep bir olsun, sağlam aileler kurulsun, söylemli değil de vakit ayrılan ilişkiler, dostluklar olsun. Kardeşlik olsun ya, her yerde her zaman kardeşlik olsun. Türkçemiz.   güzel konuşulsun, kitap okunsun, şiir olsun, tarihini bilen çocuklar olsun, geçmişe sahip çıkacak koca yürekli gençler olsun, atanamayan öğretmenlerimiz atansın, atanmayanlara kadro açılsın, finallerimiz iyi geçsin, tezleriniz çabuk bitsin, hastanelerin üst katlarına arada çıkılsın, ne kadar küçük şeylere takıldığımızı farketmiş akıllar olsun.... (!)
           Sağdan soldan o kadar müdahale var ki yazı birazdan dilek ağacına dönüp dallanıp budaklanacak diye korkuyorum. En iyisi şöyle diyelim de virgülün saltanatını bitirelim artık.Yeni yılda gönlünüzden geçen, hayırlı her beklentiniz karşılık bulsun.
                Efendiiiiim bizden bugünlük bu kadar seneye görüşürüz dersem sayfayı kapattırır mısınız;) Kapatmayın tabi yapmayın öyle şeyler. Haydi bakalım her şey gönlünüzce olsun!

           Ay ay ay söylemeyi unutuyordum. Bi' de tabii ki iki gözümün çiçeği FENERBAHÇE ŞAMPİYON OLSUN:))

      



23 Aralık 2014 Salı

SEN BENİM ŞARKILARIMSIN

           Bugün sadece yatağıma kurulup film izlemek istemiştim. Elimde kahve birazcık keyif yapayım dedim. Ancak ne internetim müsade etti buna ne de her zaman yanımda olan dvdlerim vardı. Bir arkadaşımda varmış, şansıma. Onlarca film vardı içinde ben böyle keyfim yerine gelmiş hangisini izlesem havalarındaydım ta ki hiçbir filmin açılmadığını görene kadar. Amaaaan diye bir bıkkınlık geldiği an, müzikler diye bir dosya takıldı gözüme. İznimi alıp baktım içindekilere. Bir sürü dosya olunca iyi bari bununla oyalanıyım dedim. Oyalanma ki ne oyalanma! Hayatımın zaman makinesiymiş karşımda duran da haberim yokmuş.

              Aile etkisi ya da biraz daha fazla abi efekti diyebilirsiniz, bizdeki müzik arşivi biraz tuhaftır. Öyle tek bir tür dinlemeyiz biz. Ruh haline göre her an her şey çıkabilir buradan. Aaa müthiş bir şarkı dediğiniz şeyi söylerken de bulabilirsiniz, tüü pis kaka dediğiniz bir şarkıyı söylerken de. Pop, sanat, halk, rock, caz, yerli-yabancı vs. Aklına gelebilecek her türden bir şeyler dökülebilir dilimden. Anlayacağınız bütün yöreleri hatta bütün dünyayı bir şarkıyla gezebilirim. Sizde de öyle değil midir, şarkılar ruhunuzu alıp uzak yerlere götürmez mi? Sahiplenmez misiniz şarkılarınızı? "durun durun bu benim şarkım" diye kaç defa bağırdınız bir hatırlayın. Avazınız çıktığı kadar söylediğiniz şarkılarınız oldu. Söylerken kimsenin umrunuzda olmadığı, sadece sözleri yaşadığınız, mutlu olduğunuz, neşelendiğiniz. Bazen de dinlemeyi yasakladığınız şarkılarınız oldu hepinizin. Tek nağmeyle paramparça olduğunuz. Bazıları da usul usul kaybetti sizi nağmelerinde. Dinlerken derinlere çekti, tıpkı işin içinden çıkamadığınız anlar gibi. Aşıkken başka, ayrılıkta başka, nefrette bambaşka. Söylerken ses tonun bile değişir hatta, bağırırsın kocaman kocaman çığlıklarınla. Bazen sessizce dinlersin, yeri gelir gizlice gözyaşlarını silersin. Ama sözlerine saatlerce güldüğün şarkı da olur, sözlerinden ders çıkardığında. Bazen bir kemanın sesindedir nağme bazen de bir udun. Tambur canını köz eder, bazen de bateri vuruşunda atarsın tüm stresini. Bazen solist olursun elinde bir tarak, bazen de gitarist elinde vileda sopasıyla. Haydi eller havaya dediğin anlar olur bomboş oda da ya da kalabalık arkadaş grubunda. Bazı şarkılar tek kişiliktir mesela. Bazılarıysa kalabalıkta güzeldir. Yalnızken dinlediğin sana özel, diğerleri birer paylaşımdır aslında. Bazen yol arkadaşındır şarkılar, bazen sırdaşın. Yeri geldiğinde ne hissediyorsan anlayabilir seni, bir melodide kilitleyebilir tüm benliğini. Bazen de umrunda olmaz ne hissettiğin, dostunun diyemediğini çatır çatır söyler yüzüne. Afallatır insanı şarkılar. Hiç beklemediğin bir anda hiç beklemediğin bir zamanda allak bullak eder. Her şeye musallat olan yaramaz çocuklar gibi. Her şeye bir cevapları, yapacakları bir yorumları var. Mesela ayrılıklar. Çok basit aslında, tabi şarkılar olmasa. Ben çok gördüm şarkıların sebep olduğu bunalımları, hayal kırıklarını. Ha şunu da gördüm sakin sakin sevinen bir grubun 9/8'lik bir nağmeyle coştuğunu, moralin bozukken seni toparlayan şeyin sevdiğin bir şarkı olduğunu. Ne biliyim tek bir şarkıyla aşka gelip her şeyi yapabilme gücünü. Yahu herkesi bırakın ben mehter marşıyla sınava girerdim. Okulun ilk günleri "destuuuur" sesiyle çınlardı odalar.  Şimdi bir düşünün bizden başka böyle şarkılarda yaşayan kaç millet vardır? Ne haberler gördü bu insanlar, o şarkılara neyi mal ettiler, neyi kurban ettiler, kaç hastayı tedavi ettiler, kaç kişinin yüzünde gülücük, kaç kişinin gözünde yaş oldu bu şarkılar. Siz bakmayın şarkılara yüklenen ideolojilere. Tamamen insani, her şey tamamen bizden. Çünkü hiç bir dilde yok bunun karşılığı. Çünkü hiçbir şey böyle etkileyemez insanı. Hiçbir şey saniyeler içindeki bu etkiyi açıklayamaz. Hiçbir şarkı söylenmek istenileni böyle güzel anlatamaz. Hangi dilde olursa olsun...

         İnsan üzerinde muazzam bir etkisi olan o şarkılar var ya bugün beni alıp çocukluğuma götürdü. Oradan aldı yavaş yavaş tekrar büyüttü. Süzüle süzüle geçen onca yılı yaşadım tekrar ve bunların hepsi Hilal film izleyemedi diye oldu. İyi ki cümleler kurarız ya hep, ben bugün iyi ki o filmler açılmamış dedim. İyi ki izleyememişim de duygudan duyguya sürüklenmişim. Her bir şarkı efsunlu bir sır gibi geçmişe dair şeyleri hatırlattı bana. Kimsenin bilmediğini zannettiğim binlerce şarkıyla şaşırmanın doruğuna vardım. Bir şarkıda hüzün yaşı akarken gözümden diğerinde gülücükler saçtım. Şimdi desem ki "yoğurt koydum dolaba" türküsü duygulandım, ne alaka dersiniz. Ama öyle değil işte. Dünyanın bütün çiçekleri gibi her birinin hissiyatı ayrı. Kerkük türküsünde yüreğiniz sızlar ama nağmesinde neşelenirsiniz. Sizin damar dediğiniz şarkılar arkadaşlar arasındaki en komik sahnelerdir. O gırtlağı yapabilmek için neler denersiniz. Hüzzam, hüseyni de durulur, Rast makamında kıpırdamaya başlarsınız. A little less conversation dinleseniz mesela yerinde duramazsınınız. İtalyan bir ezgide örneğin Lasciate Mi Cantare'de Akdeniz'in bütün sıcaklığını, Ella Ella da Karadenizin hoyratlığını, bir efenin diz vuruşuyla Ege'nin yiğitliğini, doğunun heybetini ne bileyim işte diyar diyar gezip her birinde kendinize ait bir şeyler yakalayabilirsiniz. Şarkılar size bu imkanı verir. Yıllardır anlatmaya çalıştığım şey de tam olarak bu. Kimsenin tekeline almadığı nağmelerde, sözlerde buluşmak, buluşabilmek.. 

               İşte ben bugün beni anlayan bir insan yakaladım. Yahu nerden biliyor bunları diye diye bütün arşivi taradım. Her defasında da ağzım açık bakakaldım. Arka bahçeme girilmiş gibi hissettim önce sanki bütün şarkılar benimmiş gibi. Bakın yine sahiplendim değil mi:) Halbuki paylaşınca ne güzel oluyormuş, paylaşabildiğinde daha da kıymetleniyormuş o kimsenin bilmediği tozlanmış raflardaki şarkılar. O yüzden bu gece bütün teşekkürlerim o güzel yürekli arkadaşıma. Gizlendikleri yerden bulup çıkarabildim onun sayesinde. Hatrımdan çıkmış onca güzel anıyı renklendirdim o şarkıların nağmesinde, tamburun sesinde, dedenin nefesinde, bağlamanın telinde. Saksafonda bile yaşayan bir şeyler buldum inanın, bangır bangır müziğin içinde koşarak yanıma geldi anılar. Ben bu akşamdan çok keyif aldım, bir filmin veremeyeceği kadar. Şimdi arşivden göz kırpıyor onlar.Laf olsun diye arşiv demiyorum bu arada, sadece tarayarak 200.000 şarkı tutabildim kendimde. Toplayanın da, düzenleyenin de eline yüreğine sağlık ne güzel bir şey yapmış bize dair. 
              AAA! Az daha unutuyordum. Yazıya başlarken sesini kısmıştım müziğin.Çalan şarkı yazının ismi olacaktı. Bakalım hangi şarkı sahnede yerini almış? Buyrun efendim birlikte dinleyelim...

SEN BENİM ŞARKILARIMSIN..


Sırada ne mi var? Bilmem. Rastgele modunun paşa keyfi hangisini isterse o..

19 Aralık 2014 Cuma

Çıkın artık saklandığınız yerden

            “Her dudakta aynı rezil şikâyet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır. Onlar Türkiye’nin insanından şikâyetçi… İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını 'yaşanmaz'laştıranlardır.

             Sokaktaki insanların birbirine yüz ekşitmelerine bakılırsa çok doğru bir tespit yapmış Cemil Meriç. Buraları yaşanmaz bulanlar, yaşanmaz kılanlardan başkası olamaz. Varoluşumuz yaratılmışların en üstünü diye nitelendirilirken maalesef durumu yanlış anlayan bir kitleyle kesişiyor yolumuz. Gerçi aynı yolda olmadığımız bariz ama o kadar türemiş durumdalar ki ne yana dönsek o simaları görebiliriz. Hareketinin yansımalarından yakalayabilirz onları. Sokakta bir gariban gördüğünde "ay yazııık" diye tonlarken, önüne döndüğünde birbirine geçmiş mimiklerinden, göstermelik sevgilerinden, abartılı saygılarından, buz gibi gülüşlerinden yakalayabilirsiniz. Sağ elin verdiğini sol el görmesin diyen ecdadın, bağıra çağıra yardım reklamını yapan torunlarını da bulabilirsiniz. 
          Göstermelik hayatlarda yaşayan onlarca insan var. Emanet kişiliklerinde eriyip gitmiş, kendini kaybetmiş onlarca insan... Sanırım bütün sıkıntımız burada, karakter eksikliğinde. Oradan oraya savrulan hayatlarda var olmaya çalışan insan sayısı git gide azalıyor sanki. Tek tip insan türüyor. Hem de önünü alamayacağımızdan korktuğum bir hızda oluyor bu. Fikri olmayan, tavrı olmayan, karmaşık bir ruh halinde savrulan karaktercikler. Yüreğine kilit vurmuş, aklının hakimiyetini çoktan devretmiş, otur deyince oturan kalk deyince kalkan pasiflerin yanında moda diye bağıran, içi boş fikirleri, zeminsiz hareketleri savunan durduk yere kıyametleri koparanlar var. Sadece bunlarda değil kibarlığın budalası, iktidar müptelası, zayıfı ezmenin, gaddarlığın propagandası, rezilliğin daniskası; kibri bir marifet, gücü şiddet, aşkı iki öpücük, sevgiyi ucuz, saygıyı para sananlar var. Dostu düşmanı menfaatiyle doğru orantılı, verdiği hüküm karşındaki adama bağlı, güvenilirliğini yitirmiş, tarafsızlığını kaybetmiş, adaleti şaşırmış, her işe dini bulaştırmış, hurafeyle kafaları karıştırmış, sözünden dönen, söylediği sözü yutan, bir yanar döner insan profili çizilmeye başlanmış. N'oluyor yahu demeye kalmadan zaten bizim gibiler ayaklanmış.
      Maddiyatta kaybolduğumuz yeter, maneviyat limanına sığınmak için geç bile kalmadık mı? Bizi biz yapan cebimizdekiler ya da çevremizdekiler değil. Gönlümüzdekiler, o gönülden dökülenler. Halimiz, hareketimiz bizim en özel servetimiz. Geride bıraktığımızda gurur duyacağımız tek şey bu. Seni yücelten tek şey ardından söylenen söz. İşte bu yüzden bizim karakterciklerden ziyade, dağ gibi heybetli, bakışlarında mertlik ama aynı zamanda yufka yürekli, düşünceli, vicdanlı, merhametli insanlara ihtiyacımız var. Sevgiyi, saygıyı ayaklar altına almayacak insanlara, güzel kalpli çocuklara ihtiyacımız var. "Nazik olurken eğilmeyecek, tartışacak ama kararsız kalmayacak, inançlara saygılı olacak ama kendi inancında asla şüpheye düşmeyecek, dişini gösteriyorsa ısıracak, yumruğunu sıkmışsa vuracak, sevmiyorsa tüm heybetiyle belli edecek, dostsa şüpheye düşürmeyecek, Hak ile batını ayırt edecek, Hak'tan yana olacak bir nesildir hayalimiz. (Cemil Meriç)" . Ardından söylenecek en efsunlu şey bu. O yüzden ecdadın şanı yüzyıllardır dillerde. Sırf buna güvendiğimizden biliriz, o heybetli tavır bu milletin mayasındandır . Vatana, bayrağa, ezana dil uzattıracak kadar nezhebi geniş insanlar yetiştirmeyiz. Vatan, bayrak, ezan uğruna canını vermiş, her karış toprağını kanıyla mühürlemiş,uğruna gecesini gündüzüne katmış insanlara da laf söyletmeyiz. Bakma sen, araya karışmış çakıl taşlarını kendi içimizde öğütürüz biz.  

        Yeter ki bu sağlam duruşlar saklandıkları yerden çıksın artık..

16 Aralık 2014 Salı

MUMDAN GEMİLERLE ATEŞ DENİZİNDEN GEÇMEK

                               MUMDAN GEMİLERLE ATEŞ DENİZİNDEN GEÇMEK

      
        Mumdan gemilerle ateş denizinden geçmek... Şu ara odaklandığım cümle bu. Neyi koysam yakışır bu cümleye diye düşünüyorum. Neyi koysam da manadaki ağırlıkta ezilmese? İçimden gele gele koyabileceğim tek bir kavram var. AŞK. Aşk ki ancak o hakkını verir bu cümleye. Ama sanmayın ki gündelik hissiyatın ürününden bahsediyorum. Ortalıkta hırpalanan, yerden yere vurulan, uluorta, kalpten dudağa geçmiş, adına da aynı ismi verdikleri şeyden bahsetmiyorum. Kastettiğimin meskeni ortalık değil yalnızlık. Benim kastettiğim bilinenin ötesinde bambaşka bir derya.

             Mumdan gemilerle ateş denizinden geçmek diyorum, geçmek diyorum ya geçebilmek diyorum aslında. Kelime başlı başına ağır. Bir de manayı yüklenmiş bir gemi. Yürek diyorum , o ateşte yanan bir yürek. Sahi yürek de bir gemi gibi değil mi? Hayata dair ne varsa, hepsini sırtlanıp o limandan bu limana götürsün diye yüklenmiyor muyuz? Muazzam yaratılmış şu insanda baş başa verip konuşabildiğin tek parçan o değil mi? Zamanı geldiğinde parka koşan bir çocuk gibi şen, bazen kasvetinden kara bulutları tepene indiren, evhamıyla yoran, ama aynı zamanda aklın tıkandığı yerde yeni kapılar açan şey değil mi şu yürek dediğin? Aklının alabildiği tüm kötülükleri tut bir elinde, diğeriyle de yetişebildiğin tüm sevinçleri, güzellikleri. Hepsini yüklediğini düşün şimdi bu yüreğe. Taşır mı? Taşır. Haydi koskoca dünyayı sığdır yüreğine desem, sığar mı? Sığar. Şimdi bu kadar muazzam bir şeyin sadece beşeri duyguların emrinde olabildiğine inanıyor musun sen? Vizyonunun bu kadar dar olabileceğine ben inanmıyorum. Orası öyle bir kürsi ki hissiyatının sınırı yok. Kalp dediğin başka bir derya. İşte o deryaya dalanlar aşkı arayanlar.
          Bütün kalbi lezzetlerin olduğu  apayrı bir maneviyat diyarı burası. Arayışın temelinde aşk var, aşka ulaşmak. Bunu anlamak içinde  sevmek ilk şart. Çünkü sevmek hatırlamaktır. Alemdeki her bir zerrenin varlık felsefesini hatırlamaktır. Sevmek görmektir. Dünyanın senden olmayanlarla hoş olduğunu görebilmektir. Sevmek kim olursa olsun muhabbetle kucaklayabilmektir. O'nun için, rızasının hatrına dünyayı kucaklayabilmektir. Sevmek hoş görmektir, sabretmektir.
          Sevmeyi başarabilirsen artık yanmayı da başarabilirsin. Çünkü yanmak dediğin sevgiyle çıktığın yolda aşkın kokusunu almaya başlamaktır. Çünkü aşkın kokusudur seni senden geçiren. Aşktır şu dünyadaki varlık sebebin. Aşk olmasa neye yarar aldığın tek bir nefesin. Aşk ki düştü mü yüreğe artık vuslat dediğin şey can yoldaşın. 
           Bülbülü gülsüz düşünebilir misin sen ya da ateşi pervanesiz? Mevlana'yı  yakan da bu değil miydi sanki, Yunus'u deryaya salan bir tutam "od"? Varlığa konan bir aşk iksiridir bu. Bilmek lazım, bilirken görebilmek. Bildiğinin de gördüğünün de farkında olmak gerek. Çünkü bilmek gerek alemin tek bir sahibi var, çünkü görmek gerek doğu da batı da O'nun. Sen nereye dönersen dön yönün hep Allah'a. Çünkü onun kudreti karşısında acizsin. Yapabileceğin tek şey yanmak, yanabilmek. Sen bunu başarmaya bak. Çünkü "aşığın" nesi varsa o maşuka çoktan feda.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: Aşk denilince Fuzuli gelir aklıma. Aşk cefasını onun kadar sevene rastlamadı bu edebiyat.

      Mende Mecnun'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var 
     Âşık-ı sâdık menem Mecnun'un ancak adı var


   Bende Mecnûn'dan fazla âşıklık hazırlığı vardır. 

   Sevgisine sadakat gösteren âşık benim. 
   Mecnûn'un sadece adı var.