24 Aralık 2020 Perşembe

Siz hiç biriktirdiğiniz kola kapaklardan bardak kazandınız mı?

Teşekkür ederim.

Özür dilerim.

Seni seviyorum.

Yahu ne kadar düğüm çözen cümle varsa hepsini çok zor söylüyoruz. Boğazımızdan vergi alıyorlar sanki. Bir olay oluyor, kalp haydi söyleyelim diye gönderiyor sol açıktan. Bütün hücrelerin hazır, golü hisseden taraftar gibi. Her şey tamaaam, hadi şimdi!! derkeen ,

Yok olmuyor. Geliyor boğazımızda düğümleniyor o cümleler. Ağız sanki Alman gümrük kapısı. Şu iki sözcüğü söyleyemiyoruz. Sahi niye söyleyemiyoruz biz bu cümleleri? İçinizde gözlüğünü havaya kaldırıp "Ama tatlım şimdi bu cümlelerin,  her zaman söylenip  özgül ağırlığını kaybetmesini istemeyiz değilldsajkfhhds bik bik bik.

Ya bir dur artık! 

Sessiz çığlıklarla yaşamaya çalışan onca insan varken birilerinin kaideler belirleyip kenarda "cık cık"lamasından ben çok sıkıldım. 

Bir kere seni seviyorum cümlesini duymamış, ruhu üşüyerek ömrünü tamamlamış nice insan var biliyor musunuz?  Hayatı başkalarını düşünerek , aman o mutlu olsun diye serden geçmiş, birilerinden takdir bekleyerek kendini unutmuş, bir teşekkür işitmeye hasret nice atan kalp var haberiniz var mı? Özür dilerim dese hayatının seyri değişecekken kendini gururuna zincirlemiş ne "yüce ruhlar(!)" var bir bilseniz. 

Tokum ama yerim diyebileceğim bir sürü güzel şey varken tatsız cümlelerinizi sofraya koymayın lütfen. Hem bunun verdiği doyma hissi var ya, size ömürlük yeter. Bir kere tatsanız keşke. 

Çevrenizden birine bu cümleyi söyleyin hemen şimdi, bakın nasıl değişiyor ortamın havası. 

Aralığın ayazında bahar esiyor. Nergis kokuyor mis gibi. Hiçbir şeye değişmem o hissi. 

Hayat kumbara gibi ya, ben hep bunları biriktirelim istiyorum. Ağzına kadar dolsun taşsın iyi niyet cümleleri. Bunlarla kazanabileceğiniz o kadar çok şey var ki. Çocukken kola kapaklarını biriktirince bardak takımı veriyorlardı. Dandik bir camdan, boyalı bardakları almak için o kapaklara gözümüz gibi bakıyorduk. Kaybolmasın diye garanti bir yere koyuyorduk, saklıyorduk. Şimdi ben de size diyorum ki bu cümleleri söylediğinizde hediye olarak sevdiklerinizle keyifli bir hayat veriyorlar. BOŞ YOK!


Ömrünüzün  yettiği yere kadar gidiyorsunuz, üç bayram süren küslükler olmadan, sevdiğinizi sevildiğinizi hissederek yaşıyorsunuz.

Bir bardak takımından daha kârlı sanki hı ne dersiniz?

---

Efendiim bugün 26 Aralık Dünya Teşekkür Etme Günü:)

Uydurma günlerin böyle hatırlatmaları olmasına bayılıyorum. Siz ne düşünürsünüz bilmem, ama bu yazıyı okuduysanız hayatımda bir yerde varsınız demektir. 

İyi ki varsınız!

Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederiz!

Güzel hissettiren bütün cümlelerle sarıp sarmalandığınız bir hafta sonu olsun.

 

 



29 Kasım 2020 Pazar

Haklı olmak mı mutlu olmak mı?


 Haklı olmak inadınızdan mutlu olmayı kaçırıyor olabilir misiniz?

O yüzden yüzler asık, o yüzden kör ışıkta yolunuzu bulamıyorsunuzdur belki, ne dersiniz?

~~

Elif’le bunu düşündük.

Haklı olmak mı mutlu olmak mı?

Dayanamadık size de sorduk.

Cevaplarınız için teşekkür ederiz.

Biraz derine dalasımız var ama gelmek isterseniz haydi buyrun, 

yolculuğumuz başlıyor🚀🚀

~~

Haklı olma kavgamız o kadar büyük ki mutlu olmayı kaçırıyoruz gibi geliyor.

Haklı olunca dünya karşında olsun tamammış gibi.

“Yeter ki haklı olayım” fikri biraz iddialı değil mi?

Peki emin misiniz?

Değer mi?

Haklı olmak kazanma hırsınızdan olmasın😉

Bence haklı olmak galibiyet demek değildir aslında mağlup da eder.

Haklı olmak için verdiğin emeği diğer duygular için de versen neler değişir düşündün mü?

Haklı olup gözü yaşlı çok insan tanıdık.

Keşke ben yanılmış olsaydım, ama bunu yaşamamış olsaydım dediğinden eminiz.

Herkes aynı çığırtkanlığı da yapamaz.

Bu yüzden susmak sukünet verir onlara çoğu zaman. 

Sessizce kendi içe dönmek acının çığlıklarından korur insanı. 

acının çığlığından sağır olacağıma orta yol aramaya adayabilirim kendimi

Zaten ezelden sevemedim tartışmaları, polemikleri. 

“Yahu söyle kim haklı?" denildiğinde de kalakalıp orta yolu bulmaya çalışırım hep. Çünkü hak ararken bile kendiyle çatışır insan, vicdan mahkemesinde duygularıyla cebelleşir.

“Ben haklıyım ama” cümlesi ardından ne çok kırık dökük insan bırakır bir bilseniz.

O yüzden bencilce geliyor bu hak davası

oysa mutluluk öyle mi? 

Paylaştıkça çoğalan bir şey, 

gel otur der gibi yanına yer açıyor sürekli.

Karşılıklı bir tebessümle, birlikte çarpan kalplerle, yahut bir selamın içinde olabiliyor. 

Öyle gardı filan da yok.

Duyan gelebiliyor. 

Haklı olmak için taraftar toplamayınca bir anlamı kalmıyor ya, 

mutluluk öyle değil.

Çünkü yalnız dolaşmaz mutluluk.

Mutlu olan insan içine kapanıp susmaz.

Haykırır, sarar, sarmalar.

O yüzden biz haklı olmayı değil de mutlu olmayı seçtik.

Yani ben haklıyım sen haksızsın değil, 

biz mutluyuz 

Ve

sizi de mutluluğa çağırıyoruz dostlar🙋🏽‍♀️

8 Eylül 2020 Salı

Adayların dilinden düşmeyen cümle : "Türkçe çok zordu"

 


Son zamanlarda sınavlardan çıkan adayların dilinden düşmeyen bir cümle var: 
“Türkçe çok zordu!”

Yks, kpss, ales, dgs aklınıza ne geliyorsa bütün adaylar aynı dertten muzdarip. 

Peki niye hortladı bu cümle? 

İçinde Türkçe barındıran bütün sınavlarda niye asi çocuk bizim ders oldu, bir bakalım.

Öncelikle artık şunu kabul edelim.

Hangi sınava, ne için girerseniz girin, Türkçe sorularını anlayamıyor, anlamak için kelime hazneni genişletmiyorsan hedefine giden yolda vize çıkmıyor.

En büyük darbeyi "nasılsa yaparız" dediğin yerden alıyorsun, benden söylemesi


Peki hocam ne yapmamız lazım?

Öncelikle Türkçe düşünmeyi öğrenmek zorundasın. 

Sosyal medyada “aynen”lerle götürebildiğin bir diyalogla o dağı aşamazsın arkadaşım.

Kısıtlı sayıda kullandığın kelime hazneni genişletmelisin. 

Kelimelerle aranı düzeltmelisin.

O kadar büyük bir hazinen var ki artık fark etmelisin.

3-5 satırdan oluşan paragraf sorularıyla vedalaş artık. Gördüğün gibi sorular uzun ve derin geliyor. Dehlize girer gibi düşün. Algılama kapasiteni artırıp kelimeleri de peşine takarsan tünelin sonundaki ışığı göreceğine inancım tam.

Felsefik, bilimsel metinlere alışmalısın.

Okuduğunda bilmediğin bir kelime mi gördün, hemen dönüp anlamına bakmalısın.

Bazen metni anlamasan bile o kelimeden çözüm yoluna ulaşırsın.

Deyimleri öğrenmelisin.

O kadar renkli ve zeka ürünü ki onlar. Ben her gün, en azından beş tane deyimi öğreniyorum, anlamına bakıyorum, hikayesini dinliyorum.

Her öğrendiğimde de Türkçeme aşık oluyorum.

O kadar insan temelli, güzel bir dil ki,

o kadar zengin ki geleni, merak edeni bağrına basmaya hazır.


Aslında hepsinden önemlisi bu biliyor musunuz?

Netlerinizin ne kadar olduğundan ziyade dilinize ne kadar hakimsiniz kısmıyla daha çok ilgileniyorum.

İşi mecburiyet kalıbından çıkartıp milli bir mesele gibi sahip çıkarsanız inanın hayata bakışınız, duruşunuz değişecek.

Anlamak, anlaşılmak çok daha kolay olacak.

İnsanın derdini anlatmaya hasret kaldığı bu dönemde ne kadar muazzam bir güç, varın siz düşünün.

Haydi yazının sonunda bilmediğimiz bir kelime,duymadığımız bir deyim öğrenelim, 

sonra da en yakınımızdakine bunu söyleyelim.

İçinde güzellik barındıran bir halka olsun bu, 

Altay'dan Tuna’ya koca bir medeniyetin bütün hazinesini içinde barındıran kocaman bir kültürün halkası.

Türkçeyi ders sınırından çıkartıp özgürlüğüne kavuşturursanız, inanın hedefinize giden yolda en büyük yardımcınız olacaktır.

Hayallerinize giden yolları böyle süslerseniz de yolun sonunda manzarayı bizimle izlersiniz:)


3 Eylül 2020 Perşembe

Elif’in Kaleminden Dökülenler

Çizim : Elif ABAOĞLU

Çizim: ELİF ABAOĞLU

 

Kozasından çıkan bir kelebek demiştim Elif için.

Şimdilerle renklendi uçmaya başladı bile.

Harika çizimlerine bir yenisini ekledi

Kelimelerin gücünde buluşup bir şeyler karaladık yine.

Ben Elif’in cümlelerine eşlik ettim.

Bakalım siz bu yolculuğu sevecek misiniz¿

İyi okumalar😉




Şimdi sorsalar ayaklarımı yere vura vura büyümek istemiyorum diye ağlardım.

~~

Daha beşikteyken kulağımıza fısıldadılar 

“Uyusun da büyüsün niiiinnnii”

~~

Niye hevesliydik bu kadar?

Büyümek dediğin hayata aracısız bağlanmak mı sandık?

Başımıza ne gelirse gelsin “büyüyünce unutursun”un arkasına saklandık.

Unutan biz miydik zaman mı? 

Sanırım orada yanıldık.

Yara bere içinde kaldık 

Ki tam da oradan tanıyorduk insanları.

Sonra nasıl olduysa uzaklaştık.

Yakınları göremez olduk, hayatın telaşına aldandık.

İçimizde bir yerde kikirdeyen çocuk vardı 

Sesini kıstık. 

Masum hayaller kurardık, onları da yarıda bıraktık.

Aşka gelirdik biz, boş salıncak kapmış gibi sevinirdik.

Sahi noldu o çocuğa?

Hadi büyü dediniz “herkes” gibi;

Sonunda herkesleşeceğimizi söylemediniz ki!

Şimdi içimizde bir yerde ağlayan bu çocuklar var

Hepsini güldürme vakti.

O zaman bir siyah beyaz çizgide buluşur gülücüklerimiz 

Bir eylül akşamında, gülen bir çocuğun simasında tekrar buluşuruz belki💭💭


Elif Abaoğlu ve öğretmeni🖤


29 Ağustos 2020 Cumartesi

Ben Bir Aşureyim



 Küçükler ablalarının dolabına dadanırmış ya benim abim vardı, dolabı çok uygun olmadığı için onun kelimelerine dadandım:)

“Aşure kıvamını” ilk onda duymuştum.

Eneem nasıl hoşuma gitti😌

Saatlerce oturup kendimi anlatsam bu kadar anlaşılır olmazdı sanırım.

Hazır gününe de rast gelmişken bahsedeyim istedim.

Size sordum önce.

Aşure olsanız hangi malzeme olurdunuz, niye?

 

Cevaplardan anladığım kadarıyla da herkes kayısı, incir, fındık fıstık,narda yerini ayırtmış.

Kimse kuru fasulye olurdum demiyor, nohutun yüzüne bakan yok😂

Ama aslında hepimiz biraz fıstık biraz da fasulye değil miyiz? 

Bütün lezzetler aynı kazanda kaynayınca güzel oluyor işte, özler birbirine değince

Böyle böyle şekilleniyor ruh dediğimiz.

Her şey yolundayken seni tanımak istemezdim mesela. Kriz anlarında da göreyim derdim.

Dinlediğin tek şarkıyla tanıyamam belki.

söylediğin bir kelimeyle “hah bildim ben onu” diyemem.

Reçetemizde onlarca tat var. 

Biri diğerine baskın olunca yenmiyor işte.

Sevimsiz oluyor.

Yolculuğunu bilmeyen biri, yüzünü ekşiterek “bunun bir şeyi eksik” diyor.

Gel buyur, sen yap dediğinde de kimse yanaşmıyor.

“Misafir önüne çıkacak o” lafını duymuşsunuz annelerden.

Öyle özenmek lazım bazen, kendimize de.

Aynı kazana düşmeden anlayamıyoruz, anlaşamıyoruz işte.


Hayat dediğin bir kase aşure sanki

Her birinin ayrı kaplarda demlenmesi, dinlenmesi var.

suyunu karartması, acısını süzmesi var

Sonra koca bir kazanda kaynayıp harmanlanması var.

Kolay iş değil aşure yapmak

Kendini tanıyarak yaşamak kolay mı?

Değil işte.

O yüzden biri sen kimsin dediğinde içimden aşureyim diyorum.😎


{gülme gülme!😂 kolaysa geç tezgaha da tarifini paylaş bizimle.

Hazır bütün mutfaklar “masterclass”a dönmüşken, 

haydi gel önden buyur}

26 Ağustos 2020 Çarşamba

26 AĞUSTOS/ EFSUNLU TARİH



Gözüm Sakarya'da, Dumlupınar'da; kulağım ise İnebolu'da"

İstiklal Yolu'nda, vatan uğruna

Kaçmadan, korkmadan!

Ergenekon'dan bu yana,

Malazgirt'te şahlanan Anadolu ruhuyla

Daha nice yıllara!

26Ağustos 1071

26 Ağustos 1922





13 Temmuz 2020 Pazartesi

Tabure Boy Masalar

 Tabure boy masalarda, şu örtünün üstünde içilen çayın tadı da sohbeti de hep daha güzel gelmiştir.
Bildiyseniz o hissi haydi gelin size bir çay ısmarlayayım. Muhabbeti deminde olsun

Az uzak kaldık birbirimizden ondan mıdır bilinmez, az konuşur olduk. Anlamanın yorgunluğunu yaşamak istemediğimiz için hep konuyu değiştiriyor da olabiliriz. Hep yüzeyde kalıyor sohbetler. 

Anı biriktiremiyoruz. Kayda değer diyologlar kurmuyoruz çünkü. Halbuki insanı mutlu eden şeyler anılar. “Ne kadar güzel günlerdi” dediğin günlere dönsek, böyle der miydik acaba? biz öyle hatırladığımız için şu an öyle geliyor olabilir mi? 
Mutluluk geriye dönük sanki, geçmişe baktığımızda tebessüm ediyoruz.
Halbuki ânda fark etmek çok daha kıymetli.


Bugün öyle olmasın. Mesai yapar gibi değil de gerçekten hissederek konuşalım haydi. 
birinden bir şey öğrenelim, 
birini dinleyelim ona iyi gelelim
Birine anlatalım, kendimize gelelim.
Sevdiğimizi söyleyelim.
Sevdiğimize sarılalım.
Çıkıp yürüyelim
Yeni şarkılar dinleyelim
Yeni kitaba başlayalım.
Derin nefes alıp ciğerimizi dolduralım.
Kalbimizi hatırlayalım.
Kutu değil bak o, sevdikçe büyüyor inan.
Herkesin yumruğu kadarmış ya, yalan😁
Herkesi içine alırsın, demlik demlik çayla da ağırlarsın dert etme.
Ama şans ver işte ya
Hayata, zamana, şu âna!

14 Mayıs 2020 Perşembe

"Yeni Nesil"

“Yeni nesil ...”

Son dönemlerde hayatımıza giren bir kelime grubu. Boşluğu istediğiniz gibi doldurabilirsiniz.
Bir eğitimci olarak ben aklımıza ilk gelenden bahsediyim. Yeni nesil soru.
Bilmeyenler için temel mantığı şu:

Siz çocuklara alanınıza göre bilgileri öğretiyorsunuz. Bu bilgiler çocukların karşısına bariz bir şekilde çıkmıyor da hikayelerin arasına saklanıyor. Eğer öğrenci okuduğunu anlayabiliyorsa, metni yorumlayabiliyorsa, istenilen bilgiyi o hikayenin arasından çıkarabiliyorsa soruyu çözebiliyor. Somutlayacak olursak sana hipotenüsü sormuyor da evin duvarına merdiven dayadık haydi o merdivenin boyunu ölçelim diyor. İşin özünü anlatabildiysem devam edeyim.

Şimdi bu yeni nesil soruları çözmek için bizlerin yönlendirmesi de farklı oluyor. 
Daha çok kitap okumalarını, empati kurmalarını istiyoruz. 
Metni tamamlamalarını, sen olsaydın ne yapardın diye sormayı, "haydi bakalım sana verileni boz, değiştir, yeniden yap” demeyi tercih ediyoruz.
Amacımız algı düzeyini artırmak, farklı bakış açıları kazandırmak. 

Yeni nesil soru, yeni nesil öğrenciyi beraberinde getiriyor. Hâl böyleyken doğar doymaz eline tablet tutuşturulan bizim çocuklar, yeni nesil soruları görünce afallıyor. Kitap okumaya entel algısı yapıştırdığımızdan beri o tabuyu kırmak bize düşüyor ve lise çağına gelmiş bir öğrenci için de bu değişim süreci kolay olmuyor.

Tek tuşla her şeye ulaşan çocuğa el becerisi gerektiren bir iş verdiğimizde donakalıyor. 
Haydi düşün diyince panikliyor. Aslında çok basit bir mantıkla üstesinden geleceği şeyi yapamıyor, çünkü öyle bir korkusu var ki yapmayı denemiyor bile.
“Ben yapamam” işin en kolay yolu. Ama işin sonunda yaptırım da var. 
İşte o anda yeni nesil veli devreye giriyor.

Yapılamayan ödevler ertesi gün muhteşem bir olgun zihnin ürünü olarak karşımıza geliyor.
Ödev veriyoruz, çocuklardan önce velilere mesaj atıyoruz. Veliler ödev listesi tutuyor. 
Deney yapacağız, malzeme listesi paylaştırıyoruz. Her şeyi veli hazırlayıp öğrencinin çantasına koyuyor. Sonra bir mesaj:
“Hocam malzemeleri çantasının ön gözüne koydum, oradan alabilirsiniz” (?!?)

Peki istediğimiz bu mu? 
Biz gerçekten muhteşem ödevler mi istiyoruz?
O malzemeleri verme sebebimiz sorunsuz bir deney yapmak mı?
Acaba amacımız öğrencileri sürece dahil etmek olabilir mi? (Velileri demiyorum dikkat edin) Yaparak yaşayarak öğrensinler istiyor olabilir miyiz? 
Getirecekleri birkaç malzemenin aslında sorumluluk duygusunu besliyor olabileceğini düşündünüz mü? 
“Yapmam gerekiyor” bilincini oluşturmak için illâ velileri mi dürtmek gerekiyor?

Okul-öğrenci-veli iş birliğinin önemi aşikâr. Ancak siz denklemden öğrenciyi çekip o yükü okula ve veliye yıkarsanız başarısızlık duvarına sertçe toslarsınız. Eğitim gerçekten ekip işi.
Herkes üstüne düşeni yaptığı sürece hayal edilen noktaya ulaşmak keyifli bir yolculuk oluyor. 
O yolculukta da yeni nesil ne gelirse gelsin baş edebiliyorlar inanın.

Bu süreçte öğrendiğim bir şey var.
Öğretmen çocuğun dünyasını besler, öğrenci o dünyada kendine bir hayal inşa eder, veli de o hayalin yapımında gereken desteği verirse muazzam şeyler olacak.
Birbirimizin hayalini beslemek zorundayız.
Birbirimizin alanına girmeden, birbirimizi severek ve kollayarak ama sorumluluklarımızı yerine getirerek başarıyla kucaklaşmak mümkün.
Yeter ki üstümüze düşeni yapıp hayallerimizi bahanelere kurban etmeyelim.

3 Mayıs 2020 Pazar

Aşka Yolculuk // Elif'in kaleminden

Çizim. ELİF ABAOĞLU
Kozasından çıkan bir kelebeğin hikayesidir okuyacağınız.
Nasıl yazacağım telaşıyla, ürkek kelimelerini ceplerine doldurup yola çıkmış bir öğrencim, Elif.
Zamanla kelimeleri cesurca kullanır oldu.
O yolculuğun çeşitli duraklarında soluklandığını bildiğimden şimdiki heyecanını çok gönülden hissediyorum.
Yol arkadaşlığı yaptım bugün ona.
Nasıl yazacağım diyordu. 
Üst üste Sezen Aksu dinle, kelimeler dökülür zaten demiştim. 
Birlikte nasıl yazacağız? 
Bak o kısmı ben de bilmiyorum🙈 
Şarkılara güvendim, bırakalım o seçsin yolumuzu.
Hissedilebilen en cesurca duygudan yola çıktık, aşkı anlattık size.
Bakalım Elif’in kaleminden neler dökülecek, neleri birleştireceğiz birlikte?
~~
Çelişkilerle netlik arasında köprü kurmaya çalışıyoruz. 
Ne bu yüzyıllardır ateşi sönmeyen duygu? Ne hikayeler saklıyor sinesinde?
Ne bu aşkı kıymetlendiren insanların savrulmuş halleri?
Sahi napıyor bize bu üç sesli dev sözcük?

Sorularımıza cevap aradık. O da öyle başlamıyor mu zaten? 
Zihninden geçen binlerce cevapsız soruya teslim olmuyor musun? 
Yanıtlayamadığın onlarca soruyla boşluğa çekilmiyor musun ağır ağır, fark etmeden. 
İçinde biriken his, daha çok yoruyor seni. Sanki hayatın tüm telaşını tek başına yüklenmiş gibi. Nefesin kesilene kadar, şehrin bir ucundan bir ucuna koşmuşsun gibi atmıyor mu kalbin?
Kalbinin ritmini bile başkasına göre akort etmedin mi?

Şahlanan ruhun hayallerle dans etmeye başladı, bak. Etrafındaki en ufak bir zerreye bile anlam yükledin. Şarkıların sesini açtın onun için. Fark etmeden büyüttün içinde.
Yahu güneşin seni ısıtmasının aşkla bir ilgisi yok ki, sen içindeki buzların erimesine izin verdin.
Yıldızlar sana göz kırpsın, ay çıksın salınsın bu gece istedin 
Sandın ki aşk kapattığı yaradan daha büyüğünü açmaz. 
Bunu da tecrübe ettirdi sana.
Gözün karardı, ay da kesti ışığını. 
Karanlıkta yolunu bulmak için çırpındın durdun. Yoruldukça yükün ağır geldi taşıyamaz oldun. Devrildi, sakladığın bir sürü soru döküldü,saçıldı önüne.
Onun yerine cevaplar verdin.
Her bir cümleye ama ekledin, belki dedin, keşkeye tutundun. 
Bir ân geldi, durdun.
***
Kalbin de eskisi gibi atmıyor zaten, ritmini mi kaybettin?
Avuçların da terlemeye başladı bak.
Hey! Sesimi duymuyor musun?
Hasretin içinden bir çıkış bulmak zorundasın.
Hemen, şimdi!
derinden bir ses geliyor, dinle!
Sezen mi o?
Sahi ne diyor?

***
(vee "paat!" diye bir ses böler bizi)
Korkma korkma, kalem düştü elimizden☺️,
Radyonun da sesi açık kalmış.
Neyse,
Gülümseyin haydi, geldik:)
Bizimki bir hayalde yolculuk. 
Kelimeleri peşimize takıp dolaşmayı seviyoruz.
Ama sizin gerçek yolculuğunuz aşka olsun  💌💌






22 Nisan 2020 Çarşamba

Şair NEF'İ


Kendi sonunu hazırlayan bir şairden bahsedeyim size
Şair Nef’i
Çocukken zarrî(zararlı) dermiş dedesi, olacak oğlan hikayesi😉
Cevval bir padişahın cevval şairlerinden biri.
Öyle padişaha da böyle şair yaraşır, kumaşlar kaliteli.
Nef’i güçlü kalemi, muhteşem gazel ve kasideleriyle zamanla payitahtın aranan ismi olmuş.
Şehirden biraz uzaklaşsın, döndüğünde hemen huzura çağrılır, sohbet meclisi kurulurmuş.
Nef’i padişah tarafından sevilir, sevilirmiş de işte tabiatı hırçın olunca dönem dönem sıkıntı yaşatırmış insanlara.
Saray çevresinin şairden pek hazettiği söylenemez. Zira bırakın yaşarken, öldükten sonra bile peşini bırakmazmış eleştireceği adamı.
Ola ki bir hayırsız işini görsün tamaam,
diline dolar, ismini yerden yere çalarmış.
Öyle bir ruhun kaleminden dökülen sözler halk tarafından hemen benimsenir, 
anam acaba Nef’i bugün kimi taşlayacak diye merakla beklerlermiş.
Hal böyle olunca Tahir Efendi, Bayram Paşa başta olmak üzere çoğu sadrazam ve vezirler kısık gözlerle bakarlarmış şaire.
(Ki hazin sonu da Bayram Paşa'nın elinden olmuş)
Aman efendim nolacak, şair bu, bırakın eleştirsin diye düşünebilirsiniz ama
Herhangi birinin aleyhinizde bir şey söylemesi neyse de Nef’i söyleyince toparlanmanız zor oluyor. 
İşte böyle kantarın topuzunu kaçırdığı bir eser yazmış Nef’i. (Haksız da denmez de işte)
Eserin adı Siham- Kaza
Muhteşem bir eleştiri. 
Gözüne değen kim varsa, kim zulmediyor, kim menfaatini devletin önüne koyuyorsa hepsini yazmış.
Tabii yazan Nef’i olunca, mısralar saba rüzgarına takılmış, bütün şehre yayılmış.
Fısıltılar büyümüş padişaha ulaşmış.
Ve Nef’in hiciv yazması yasaklanmış.
Deseler ki nefes alma, şaire daha kolay. 

Tabii zaman geçmiş, Nef’i yine duramamış.
Padişah huzurunda da dediği tek bir şey var
“Öleceğimi bilsem doğru bildiğimi söylerim”
İşte acı son da böyle gelmiş.
O yüzden derler ki
“Gökten nazire indi Siham-ı Kaza’sına
Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belasına”
~~~
İşi ehline verin sözüne çok değer veririm.
Yaşadığımız çoğu sıkıntının da sebebinin bu olduğunu düşündüğümden Şair Nef’i’yi pek severim.
Ne yaptığını bilmeyenlere inat, 
Söylediklerinin değerini bilendir Nef’i
Olmasaydı sonu böyle demek isterdik amma
“Şair sözü bu, elden ne gelir”

13 Nisan 2020 Pazartesi

Hayalleri Boyayan Adam: Van Gogh





Sanat tarihinin önemli isimlerinden biri “Van Gogh”
Hayalleri boyayan adam olarak literatüre geçmiş.
Dalgalı bir yaşam.
Duyguların yansıdığı rengarenk tablolar.
Zaten onun da dediği gibi “her şeyi renkler yapmalı”
Bütün kontrolü onlara bırakmış.
Eserlerine baktığımızda da iki yer “ben buradayım” diyor.
Biri Akdeniz’in ışıklarıyla yıkanan yer diye tarif ettiği Güney Fransa
Diğeri de hayatının son dönemlerini geçirdiği akıl hastanesi.
Hayatı girift duygularla örülmüş.
Tıpkı “Yıldızlı geceler”deki girdaplar gibi.
Sizi içine çekiyor bu tablo, dönen bulutlar eşliğinde yıldız kümeleri...
Biraz ilerleyince dünyanın merak ettiği bekar odasını görüyorsunuz. Elinizden tutup Sarı Ev’in içine sürüklüyor sizi.
Ve o meşhur tablo “Yatak Odası” karşınızda.
Bir de Gece Kafe var bilmenizi istediğim videoda yok ama
Sarı Ev’in yakınlarında.
Kasvetli bir havası var. Kendi de kardeşine yazdığı mektupta söylüyor zaten:
“Bir kimse hayatını orada çar çur edebilir, delirebilir, suç işleyebilir...”
Öylesine bakmamayı öğretiyor size.
Gördüğünüz o bütün “somut” nesnelerin içinde gizlenmiş bir sır var
Aslında ruhsal bir manzaradır izlediğiniz.
Kısacası;
Dışarıya, içerinin izini yansıtan bir ressam.
Dünyaya renklerden bir imza atıp gitmiş.
Şimdilerde görüyorum puzzle yapıyorsunuz.
Çıkacak görsel de işte bu tablolar arasından.
Bir şeyi yaparken hikayesini bilmek güzeldir diye düşünüyorum.
Bu yazımız da işte o “meraklılara” 🎨
Hayatınızın renklerini unutmadığınız bir hafta olsun🎈🎈

1 Nisan 2020 Çarşamba

Fotoroman




Fark ettiniz mi bilmiyorum. Eskilerin yaptığı gibi albümlerimizi karıştırır olduk. Onların ki gibi jelatinden korumasıyla yer yer yıpranmış, yer yer kabarmış sayfalar karıştırmıyoruz belki ama verdiği his neredeyse aynı.
Arşivden çıkardık onları. Tek tek inceledik, elimiz ekranda gezdi bazen, uzaktan sevdik, hasret giderdik.
Yer yer yaşlandı gözümüz, ruhumuzun kırıldığı yerde durduk, demlendik.
Hayatın koşturmasında aklımıza bile gelmezdi oysa. Yaşanılanlar dün gibiydi. 
“Dur guzum yavaş, koşarken etrafını göremezsin” demişti bir gün mahallede bir teyze.
Şimdilerde anlıyorum ne demek istediğini.
Koşarken hızlı geçiyordu zaman, şimdi sorsan bir ömürlük mart geçirdik.
~~~~
Zaman, gel bir anlaşma yapalım seninle.
Ben seni saklarım
Hem sana şarkı da söylerim, 
Bir “kırık hava”
Tamam, söz;
ben acele etmem ama sen de koşma


23 Mart 2020 Pazartesi

Ona Bir Oda Ver Baba, Bir Evi Olsun

         





            "Ona bir oda ver baba
             Bir evi olsun"

         "Babam ve Oğlum" filminin unutulmaz repliklerinden biri. Defalarca izlediğim halde bu sahne başlayınca dayanamam ağlarım. İzleyip de etkilenmeyen yoktur zaten. Sahi ne peki bizi her defasında dağıtan duygu? Aile teması mı? Sanmam, binlercesini izledik. Baba-oğul ilişkisi mi? Belki. ama ikili ilişkilerde kopmuyor ki bizdeki film. İçimizin acımaya başladığı yer o ait olmak için çırpınışlar sanki. Ne gidebilmiş ne kalabilmiş bir adamın hikayesi izlediğimiz. Ne güzel metafor kullanmış senarist:
           "Ona bir oda ver baba, bir evi olsun."
          
          Ev, her yer karardığında ışığı bulduğun yedir çünkü. Ev sığınağındır. Kapıyı kapattığın andan itibaren korumada olduğunu bildiğin, gözü kapalı dolaşabildiğin tek yerdir. Kalbinin ürpermediği, duvarlarında tanıdık seslerin gizlendiği kalendir.
         
          Şu günlerde biraz haksızlık yapıyoruz. Şımarıklık belki de nazımız ona geçiyor. ama şu var anlayamağım. zihnin binlerce şeyi düşünebilecek, yeni fikirler üretebilecek donanımda yaratılmış. Muazzam bir sistem. Ev de senin kalen. ve sen kalende bu donanımla kendini savunmasız hissediyorsun!?
           Tekrar söylüyorum, ev se nin ka len! Ev SENSİN ya hu!
            Sen ne yaparsan ona şahit olacak o. Eşlik edecek, yeni anılar saklayacak içinde.
            Yattığın yerde söndüreceksen de feneri o da öyle bekleyecek seni. Durgun, sıkıcı, kasvetli bir şekilde bekleyecek. At sahibine göre kişner diye boşuna dememişler. Evin içini dolduracak enerji sende. Konfor alanından çık! Oku, izle, üret, paylaş!
           
            DİNLE! Deniz kabuğundan dalga sesleri duymaya heveslenir ya çocuklar. Ruhun şu an öyle heyecanlı. İlk defa telaşsız yakaladı seni. Duy beni diye bekliyor, yerine duramıyor. Hazır şu gürültü bitmişken kulak ver o deniz kabuğuna. İçini ısıtacak, umut dolu sözlerini saklamış senin için, inan bana.

            Haydi şimdi siz de bir oda verin kendinize
            Bir "eviniz" vardı, hatırlayın...

18 Mart 2020 Çarşamba

Aynı Şeyleri Yaparak Farklı Sonuçlar Elde Edemezsiniz

Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde edemezsiniz!

Şu ara öğrencilerden duyduğum şey şunlar:
Hocam netlerim artmıyor,
Problemleri anlayamıyorum.
Düzenli çalışamıyorum.
Konularım eksik!
Hiçbir şey net değil!
Öff oturamıyorum, pöff sıkılıyorum!

Sorduğum tek bir şey var.
Aylardır aynı şeyi aynı stille yapıp sonuç alamıyorsan bunu zorlamanın anlamı ne?
Yer değiştirin gençler!
Baktığınız yer yanlış.
Durduğunuz yerin manzarası kapalı daha ne dikiliyorsunuz orada!
Hareket edin.
Her napıyorsan bir yer eksik demek ki.
Fark et onu.
Seni, senden iyi kimse bilemez.
Kendine göre, imkanlarına göre çalışmanı çeşitlendir.
Tersten yap, farklı bir yol dene, mekan değiştir.
Odanda uykun mu geliyor git mutfakta çalış.
Yerde yuvarlan, duvara yaz ama yap artık bir şey ya!
Konfor alanından çıkmak zorundasın.
Bu süreçte seni hedefinden uzaklaştıracak ne varsa vedalaş artık onlarla,
merak etme birkaç aya yine kavuşacaksın.
Şu zamanların kıymetini bil.
Krizi fırsata çevir, vaktini iyi değerlendir!
Soru işaretleri, belirsizlikler seni yolundan alıkoymasın.
Sen o sınava gireceksin.
O yüzden panik butonundan çek elini.
Sakin kaldığın sürece planlı hareket edersen yolun sonunda hayallerinin üniversitesinden bize el sallarsın🙋🏽‍♀️😌
Haydi yarınlar seni bekliyor.
Pes etmek, şikayet etmek yok!
Ben sizin hayallerinizden vazgeçmemişken üzgünüm sizi size bırakmam.
O yüzden nolacak, ne bitecekten çok oturun eksiğinizi tamamlayın.
Eylülden marta bütün konularınız tam olsun
Sonrası için kriz masası zaten oluştururuz.
yarın yeni gün, yeni başlangıç.

Haydi rast gelsin 🤜🏼🤛🏼

#tyt #ayt #yks #meb

21 Şubat 2020 Cuma

Pencere Önünde Saksı



Pencere önündeki saksı bile güzelleştiriyor bir ıssız sokağı.
Biz insanlar turşu bidonu diye gönderilmedik ya şu dünyaya.
Bir kuşun kanadına takılır, işin sırrını çözer miyim diye düşündüm.
Bakındım şöyle: 
Saygısız bir ses, kibirden gövde, tüküren gözler
Hayallerini erteleyen, 
Duygularından korkan,
Kalbinin ritmini değiştirecek hiçbir duyguya teslim olmayan 
Gölge yaşamlar
Napıyoruz biz dedim.
Ucu bana değmiyorsa izliyoruz.
Bizden olanlar yapınca susuyoruz.
İşimize yarayınca destek veriyoruz
İtiraz eden olursa yalnız bırakıyoruz
Sıkıntı görünce kendi kendine düzelsin istiyoruz, kılımızı kıpırdatmıyoruz.
Böyle böyle büyüyor sorunlar. 
Perde oluyor iniyor gözümüze. 
Öyle zamanlarda da hayatı kaçırıyoruz işte. Küçücük şeyler var hayatı güzelleştiren, bana bunu yazdıran bir ıssız sokaktaki saksı. 
Bu kadar basit aslında yaşamak. 
Şurada birkaç bahar görüp gideceğiz usulca.
Geçen her gün ömürden.
Onu da doğru yaşayan sevgi ve merhametle belli ediyor kendini. Kestirip atmıyor. Yıkmayı değil onarmayı tercih ediyor. Gönüller yapıyor ya yıkmak o kadar kolay, insan harcamak bu kadar ucuzken gönüller yapıyor!
Bir saksıda besliyor umudunu.
Bize de umut oluyor.
Bir ıssız sokak
Bir kerpiç ev
Penceresine umut takmış
Ben de ona takılıp kalmışım işte