7 Kasım 2015 Cumartesi

Taş Kağıt Makas


        Bilir misiniz bu oyunu? Çocukken oynardık ya yumuk yumuk ellerle. Üç kelimeyle sonumuzu belirlerdik. Karşı taraf ne yapar acaba diye de pür dikkat izlerdik. Sonra, bütün harflere basa basa: TAŞ, KAĞIT, MAKAS?!?
        Ne çok benziyor insanın duygularına. Taş kağıt makas.
     Taş yüreğin olsa gerek. O kadar çok ezdin ki onu, öyle insafsızca bastın ki üzerine zamanla taşlaşıyor işte. Acıları seve seve zırh örüyorsun istemsizce. Ama bir yanın hala kağıt. Çünkü söyleyemediğin onca şey var dilinde. Yuttuğun onca kelime. Dillense neler çözülürdü kimbilir. Belki ondandır kenara yazdıkların. Söylersen dayanamayacağın onca şeyi belki bir kenara yazmışsındır. Kimsenin bilmediği, görmediği bir kenara. Tıpkı gönlündeki gibi. Ah bir dökülse neler diyecek o dîl. Ama söylemene de yine gönül razı değil. Düşününce, makasa da akıl rolü düşmüş olsa gerek. İçinde ne kadar zayıf yanın varsa söylemek istediğin, hepsini kesip ortadan atan bir güç sanki. Delilleri ortadan kaldıran mantık abidesi. İçinden geçtiği gibi değil de olması gerektiği gibi yaşamana sebep belki de.
        Bütün çelişkilerle deniyorsun işte sende.Bilinçsizce son noktaya kadar deniyorsun. Oyunun bir galibi olmadığı gibi.
     Çok bir şey istemedin aslında, biliyorsun masalsı aşklar da yok bu dünyada. Biraz vefa biraz sevda çokça güven yeterdi sana. Yüreği yetmeyen insanlara emanet etmekte galiba bütün hata. Lekeli düşünceleri dokularına sinmiş onca insan. Temizlensin diye miydi bunca fedakarlığın? Sahi sen geçekten fedekarlık yaptın mı? (Sanki marifet gibi! ) Hem ne önemi var ki? Sevmiş olabilmek için bile özenmez mi insan? Duyguları emanet ediyorsun yahu, şu poşetleri tut bir koşu gidip geleyim der gibi olmaz ki. 
       Bütün emanetlerine sahip çıkanlar olsa keşke. Bıraksa seni yüreğine, sen yüreğinde bulsan kendini.
      Benimki de söylenmiş onca sözden biri işte. En cılızı belki de. Gönlü ufalamaktan başka bir işe yarar mı bilmem ama bildiğim, daha doğrusu öğretilen bir şey var ki insan az da olsa toprağa özenmeli. Toprak kadar vefalı ki onlar kadar sadık. Taş gibi olmamalı kalbi. Taşlaşmamalı, taşlaştırmamalı. 

       Taş kağıt makas sadece ama sadece oyun olarak kalmalı.



       




Şimdi bir Sezen çalsa da dinlesek diyenler için:






25 Ekim 2015 Pazar

BİR ŞARKISIN SEN

      Ne bu futbol sevdası diyenleriniz oluyor bazen. Elde değil. Çoraplardan top yapıp "halı" sahası içinde, kapının kale, abi karşısında hem defans hem kaleci olmaya çabalanan(!) bir dünyadan geliyorum. Futbol tutkunları anlayacaktır ne demek istediğimi. Bir takımı sever hatta içten içe bağlanırsınız. Sebep yoktur. Mantık aranmaz. Bütün bunların yanında dünyanın en renkli kimliğidir taraftar olmak. Kalp ritmini değiştiren bir güce sahiptir o renkler. Ama aralarında bir ikili var ki bırakın ritmini değiştirmeyi kalp sektesine bile uğratabilir. Fenerbahçeli olanlar bilir bu hissi.
        Hadi gelin sarının yanındaki lacivert hayatlara bir göz atalım. Fenerbahçeli olmak ne demek birlikte bakalım:)

1) Fenerbahçeli olmak her koşulda omuz omuza olmaktır.





















2) Ne kadar önemli olursa olsun her şeyi bir kenara bırakıp maç saatinde mesefeleri yok sayıp bütün kalbiyle sahada olmaktır.                                                           




















3) Fenerbahçe "AŞK"tır. 


















4) Fenerbahçe küçücük çocuğun kalbindeki heyecandır.






















5)Fenerbahçe vefadır, sahip çıkmaktır. 









6) Hayatında görmediği adamı sırf o renklerine bağlanıyor diye gecenin bir vakti düğün alayı gibi karşılamaktır.
















7) Fenerbahçeli olmak aile olmaktır. Onlarla birlikte mutluluğu ortak yaşamaktır.























8) Fenerbahçe "UMUT"tur.






















9) Fenerbahçe kasımların anlamını değiştiren yegane güçtür.
















10) Fenerbahçe mizahtır.



















11) Sarının yanına en çok laciverti yakıştırmaktır.





12) Sesin kısılana kadar takımının yanında olmaktır.








    Akşam ki derbide her iki tarafa da başarılar diliyoruz. Gönlümüzün kime meyilli olduğu ortada ama biz derbi heyecanını kavgasız gürültüsüz, ağzımızın tadı kaçmadan, futbolun özünden uzaklaşmadan  izlemeyi seviyoruz. İzlerken keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle...

18 Ekim 2015 Pazar

güzel insanlar biriktirmeli


Bazı şeyler söylenmeden yapıldığında daha güzel. Gönlün kilidini çözmüş gibi, seni senin kadar tanımış gibi. Hiç yoktan olmadık yerde akla gelmiş gibi. Söylerken büyüsü bozulur bazı şeylerin. Hani olmadık anlamlar yükleriz ya, söyleyince o derindeki anlamı puf olur uçar sanki. Herkes gibi, her şey gibi. Günde kırk defa karşılaşılmış sevgiler gibi.

Keşfedilmek istiyor insan. Yormadan anlatmak, yorulmadan anlaşılmak istiyor. Bütün derdini bağıra çağıra, koca koca harflerle anlatan kalabalığın arasından sıyrılıp gözlerle anlaşacak birilerini arıyor. Çocukken ansızın gelen mutluluk kıkırdamalarını özlüyor. Şimdilerde kocaman olmuşken, birileri tutsun da elinden çocukluğa götürsün diye bekliyor, en çok da bunu özlüyor. O yüzden anılarını biriktirdiğin insanlar özel. Geçmişin köprüsüne renkli balonlar asmış gibi, geceleri yanan yıldızlı fenerler gibi. Geleceğe yol almak kolay. İstesen de istemesen de yolcusun zaten. Ama yol arkadaşın kim, kim var yamacında işte bütün olay o.
Bu yüzden güzel insanlar biriktirmeli

Benim biriktirdiğim gibi..
NOT: Sevmeyi Vecihi'den öğrendiyseniz vefasızlık yapmazmışsınız

23 Eylül 2015 Çarşamba

Bu Bayram Kimin Olsun?

 
  Arefenin hatırı varmış önceleri, her bayram birilerinin olurmuş ama öncelikle çocukların. Hadi bu bayram bir şeyleri değiştirelim de her zamankinden farklı olsun. Bu bayram evvela iyi kalplilerin olsun. İşin raconu bu diye kalıp kalıp davranıp, büyük büyük konuşanlardan ziyade samimiyetini sükutunda gizleyenlerin olsun. 
Bayram gelmiş neyime, ah nerede o eski bayramlar diyenlerin olmasın bu bayram. Şikayet modu açık kalmışlardan ziyade şikayet edilecek onca şeyi varken bile şükredenlerin bayramı olsun. Harama uzanmayanın eli öpülsün bu bayram. Bu kaht-i ricalde adam gibi duranın ardından gidilsin. Acısının tarifi olmayan, evladını yitirmiş annelerin yüreğine azıcık da olsa su serpilsin. Vatan toprağında, bayrak altında sabırla ve yürekle bekleyen onca yiğidin bayramı olsun bu bayram. Çocukla çocuk olmasını bilene, o minik canlar kıyıya vurmasın diye o miniklere sahip çıkan koca yüreklerin bayramı olsun.
Komşusu aç mı diye düşünenler alsın bütün duayı. Gözüne soka soka, bütün dünyaya ilan o'la gibi paylaşımlardan uzak dursun güzel nurlar. Gurur kırmadan, insanları yormadan, yaşlı ve hassas gönülleri şenlendirenler hissetsin o hazzı. Hasret dindirenler, keyfe keder vermeyenler, uzağı yakın edenler gülsün bu bayram. Affetmek haddimize değil de işte, gönül duvarını kaldıranlar, hadi bir selamı eksik etmeyim diyenler, hatır gönül bilenler gülsün. Mesela haberlerde yine haylaz kurbanlıkları görelim. Özümüz tükendi artık, ölüm uzak dursun bu bayram. Üzüleceğimiz en ağır şey acemi kasaplar olsun mesela. Paradan, kibirden, gururdan yıkansın bütün sokaklar. Hor görülen insanlara üst perdeden konuşmalar, samimiyetsiz, sahte bayramlaşmalar (valla yıldık) az ötede dursun. Bu bayram merhamete en çok yaklaşanların, Allah rızasına en çok yakışanın olsun. En güzel dua da orada hep birlikte buluşmak olsun...


Hadi sizde yüreğinizin bayram temizliğini yapın güzelce, dip bucakta kir kalmasın, her yan her yanda olmasın. Allah aşkına hadi ayrışmadan kucak dolusu geçsin şu bayram!! Dün bir şey okudum üçe kadar sayıyorum diye tehdit edip, araya iki buçuğu sıkıştıran vicdanlı çocuklardık biz diye. Çok doğru. O yüzden bu bayram neşeli, mutlu, huzurlu, sağlıklı değil de (onlar tabii ki ve illa ki olsun ama en önce) vicdanlı bir bayram olsun.
Hadi o vicdanlı koca yürekli çocuklar Şimdi çekmecelerde saklanan şekerleri bulma vakti.. Bakın üçe kadar sayıyoruumm
Biiiiiirr


İkiiiiiiii

İkiiii buçuuuukkk
İkii yetmiş beeeeşşşşş
Hadi afiyet olsun:)

NOT: BU BAYRAM DA BİRİLERİNİN YÜZÜNDEKİ TEBESSÜMÜN SEBEBİ OLMAYI UNUTMAYIN...

30 Ağustos 2015 Pazar

Çok Konuşuyoruz

              Çok konuşuyoruz.
        "Dünyada olan biten ne varsa, olma ihtimali varsa, ihtimal söz konusu değilse de nasıl istiyorsak, neyi istemiyorsak, ne istediğimizi biliyorsak yahut bilmiyorsak sonuçta bilmiyor da olabiliriz... (ERROR)" 
        Tam olarak böyle uzun, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi konuşuyoruz. Hepsine anlam yüklemekte zorlanıyoruz. Konuştuklarımızın ardını hiç düşünmeden söyleyiveriyoruz. Her konuda bir şeyler biliyoruz, "bilmiyorum" demeyi bilmiyoruz.
         Bilmiyorum da ne demekmiş! Allah muhafaza!...
       
        ----

        Sizi izliyorum köşesinden görülen bu, ciddi anlamda çok konuşuyoruz. Siyaseti konuşuyoruz. Her gün hükümet kurup deviriyoruz, sonra yaptığımızı da beğenmeyip bir daha deviriyoruz. Bazen bize gerek kalmadan her şey alt üst oluyor zaten ama biz usanmadan onu da konuşuyoruz. Üstüne bunun uğruna kalp kırıyoruz, yargılıyoruz, dışlıyoruz, kucaklıyoruz, alkışlıyoruz. Neyi niye yaptığımızı bilmeden çelişkiler üzerine hassas dengelerde ilişkiler kuruyoruz. O ilişkiler bozulunca kızıyoruz. Kızarken de konuşuyoruz. Hem de sansürlü! Kırıldığımızda da konuşuyoruz. Nazlı nazlı, kim denk geldiyse dert yanıyoruz ama asıl çözüme ulaşacağımız kişiyle konuşmuyoruz. Ona surat yapıyoruz genelde. Sonracığıma ekonomi konuşuyoruz. Bıraksalar üç günde cümbür cemaat bütün ülkeyi ayağa kaldıracak hamleler yapıyoruz, onu konuşuyoruz. Elimizde poşet poşet çantalarla insanların doyumsuzluğunu konuşuyoruz. Garibanın halini tartışıyoruz, paraları saç reklamlarını izlerken. Birileri yüreğe dokunan paylaşımlar yaptıklarında ah vah ediyoruz. Oturup o paylaşımlar eşliğinde konuşuyoruz saatlerce. Tıka basa yediğimiz yemeğin ardından "ay şimdi üstüne hangi tatlıyı seçsem" konulu masalarda dünyadaki açlığa çözüm arıyoruz. Komşusu açken tok yatan geleneğini sloganlaştırıp komşumuz kimdi diye yan masadan tüyo alıyoruz. (çaktırmadan) Sonra oturup hep beraber çözümleri(!) konuşuyoruz. Uygulama kısmı mı? Şimdi dur, o sonra konuşulacak iş.

        Efendime söyleyeyim başka neler mi konuşuyoruz? Memnuniyetsizliklerimizi konuşuyoruz. Sınırsızca anlatıyoruz. Dinlemekten ziyade konuşuyoruz ama hem de aynı anda! Ben ne dedim sen ne anlatmak istedin onun çok bir önemi yok, nasılsa harflerin stoğuda yok söyle gitsin. Kimsenin sana dur dediği de yok. Hal böyle olunca iyisini kötüsünü anlatıyoruz. Dayak yiyen esnafı saatlerce konuşuyoruz. Tek başına koca koca insanlara meydan dayağı çekeni gülerek, şöyle göbeğimizi kaşıya kaşıya izliyoruz. Ama işin cinsiyeti değişince aynı duyarlılığı göstermiyoruz orası da ayrı bir hassaslık(!) olsa gerek. Birinin yaptığı güzel bir işi öve öve bitiremiyoruz. Adam daha iyisini yapamam korkusuyla bir daha iyi işe el atamaz hale geliyor, o denli konuşuyoruz. Abartılarda yaşayan bir toplum olduğumuzdan böyle konularda daha hassas olabiliyoruz. Dolayısıyla çabuk efsaneleşiyoruz. Her mahallede bir rajon, her mecliste "hatırı sayılı dost"ların olması bundan olsa gerek. 
         Yüz yüze konuşmaya hasret kaldık bırak konuşsunlar diyeniniz olabilir, haklısınız. Yakında telefonlara kulağa bantlanır özelliği geleceğini konuştuğumuz şu zamanlarda insanların birbiriyle iletişim halinde olması özlenir oldu. Tamam kabul konuşsunlar. Ama güzel kardeşim biz birbirimizle bizi konuşmuyoruz ki. Bizi, bize yabancılaştıracak ne varsa onu konuşuyoruz. Birilerini bozmak bulunduğun ortamda, senin tabirinle "popini" arttırırken hangi konuşmadan bahsediyoruz? Birilerinin yaptığı güzel işler yerin dibine sokulurken, hayasız bütün tavırlara cici kılıf uydurma çabalarını mı konuşalım? Aman efendim kimler gelmiş diye karşıladığımız insanlara, ardını döndüklerinde ki ekşiyen suratlar mı konuşsun? Tek taraflı kabulleri mi konuşalım, çıkar ilişkilerindeki duygusal bağlarımızı mı konuşalım sen seç. 
        Her yan her yanda olunca göze değen her şeyi bol bol konuşuyoruz. Bol ama sanki biraz boş konuşuyoruz. Kendimizi duyarak konuşsak bir yandan da çözümler dökülecek ağzımızdan ama farketmesi biraz aman alacakmış gibi görünüyor. E sende amma konuştun diyeniniz olabilir okurken ama bu konuşma sayılmaz. Olsa olsa sessiz bir çığlık. Toplumu fabrika ayarlarına döndürmek için atılmış onca nida arasına eklenecek keni halince atılan sessiz bir çığlık...

NOT: Yazıyı yazarken müzik listesinin rastgele modu ufak bir jest yaptı. Videoya bir göz atın derim hatta azcık sesini açın da öyle dinleyin. Sözlerini de koydum aşağıya. İster okuyun ister konuşun artık o sizin bileceğiniz iş:)


  
2.40'tan sonraki kısım çok konuşanlarımıza gelsin

OKUDUM DA

Tozu, dumanı, romanı   Azı, çoğu, zoru, yalanı  Mazlumu zorlayanı 

Mücrimi pohpohlayanı , Gördüm papazını faydasız köyün Gördüm acı su kurnazını


Bilgiyi saymazını, Yeniliğe aymazını, Sarı liraya, ete, kemiğe, şana şöhrete doymazını ,
Çamurda kaymazını Ateşte yanmazını


Köleliği, beyliği, hanlığı, Adam gibi adamlığı,Gelip geçici sultanlığı, Kanunsuz kahramanlığı Namuzsuz imanlıyı Her yöne yanlıyı Doğuştan zanlıyı, Elleri kanlıyı
Candaki canlıyı



8 Ağustos 2015 Cumartesi

Nokta koyun bitsin


Her geçen gün azaldığına inandığım tek bir duygu var: Samimiyete olan güven. Ateşin altına odun atar gibi bu duyguyu besleyense bir tutam hasret. Yalanların içinden DOĞRUyu bulmaya, fitne çocukların oynadığı oyunlara kadar inmişken RİYASIZLIĞA, hadsizliğin sempatik olarak algılandığı bir dünyada SAYGIYA, iki öpücük niyetine tezgaha düşmeyen SEVGİYE, arkadan iş çevirmenin marifet sayılmadığı ZİHNİYETE, her lafın ardından bir kötü arayanlara inat hala İYİ NİYETLİ olan insana, ama İNSANA, fedakarlığı gören GÖZE, kalp kırmadan dillenmiş SÖZE, kendini bilen ÖZE, bütün yaşanmışlıkları bir yana attırmayacak olan ARKADAŞA, arkadaş dedikten sonra utandırmayana, hala UTANMA duygusunu unutmamış cana hasret... Can yakmayan AŞKA, şiddet sirkine dönmeyen ERKEKLİĞE, hafifliğin üzerine etiketlendirilmediği KADINLIĞA, unutulmamış AİLELERE, yapay hayatlara karşı TEPKİYE, o hayatları mahveden, bütün bir ömrün seyrini değiştiren o GURURUN TERKİNE, ama onursuzluğa da engel olan dozu kaçmamış GURURA, kimsenin kimseye sabrı kalmamışken hadi neyse diyebilene, her şeye rağmen HOŞGÖRÜlü davranabilene, birilerinin hayatlarına dokunan GÜLÜMSEMELERE, bayram sabahlarındaki ÇOCUKLUĞA, o çocukluğun en MASUM anlarına hasret... Yüreğiyle konuşana, yanıltmayan, yarı yolda bırakmayana, yapılan onca FEDAKARLIĞA kör olmayana, her defasında tiksinerek söylediğim "vefasızlara" karşı dik durana, sevgiyi, ilgiyi, anlayışı görünce ŞIMARMAYANA, parayı görünce SAPITMAYANA, insanları YORMAYANA, iktidarı bulunca hak gözetmeni unutmayan ADALETE, yıllarca tanıyıp da bir anda kim bu yabancı dedirtmeyene, menfaati için duyguları paspas yapmayana, iki kuruşluk heves için insan harcamayana, hala bir yerlerde başını yastığa koyunca VİCDAN muhasebesinde açık çıkarmaktan korkan o güzel yüreklere hasret..
İşte bir tutam hasret. Küçücük hacmine dünyaları sığdıran, yılların köprülerini yaktıran hasret. Hasreti dindirmeye bile hasretken bu engellerin hangisini kaldırmaya gücünüz yeter bilmiyorum. Olanlar karşısında bazen özünüz tükeniyor biliyorum. Nokta koymak zor geliyor, koydum sandığınız anda hemen bir çengelle virgüle dönüştürebiliyorsunuz her şeyi, farkındayım. 
Sahi, idare et, görmezden gel diye diye kaçıncı uzatmaları oynuyorsunuz? Aslında öyle yapmak istememiştir dediğiniz kaç anı biriktirdiniz hasretinizde? Hani yapmaz dediğiniz şeyler var ya, tam da öyle yapmak istediği için yapılmış şeyler, kandırmayın artık kendinizi. Çengellerle vakit kaybedip virgüllerinizi süslemeyi bırakın desem ayağı yere değmemiş bir söylem olacak belki ama siz noktalara karar vermişseniz, nerede duracağınızdan eminseniz, bir gayretle yapabiliyorsanız buyurun!
Peki ben mi?
Artık virgüllerin çengellerini silmeye başlasam iyi olacak. Gramere aykırı cümleleri bağlayıp duruyorum devrik devrik. Sırf virgüllerin işlevi bitmesin diye... 
En iyisi siz gidin ben ardınızdan yetişirim size

4 Ağustos 2015 Salı

BAYANLARIN DİKKATİNE!! Size özel kafeniz ayağınıza geldi...


        Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler ya ben onun yanına çayı da ekleyenlerdenim. Çay içmenin hatrı daha büyüktür kanaatimce. Tabi sana eşlik eden kişi, demin buğusunun düştüğü ortam da çok önemli bunun için. İşte sevdiklerinizle oturup bu keyfi paylaşabileceğiniz, yanında muhteşem tatlarla tanışabileceğiniz yeni bir yerden bahsetmek istiyorum size:

        Adı K'DİFE... Mutfak ve mekan olmak üzere iki ayrı bölüm olarak hizmet veren bir yer. Bayanlara özel kafesiyle, standarttan farklı bir tarzı var. Mutfak kısmı da kişiye özel siparişlerle kişilerin imdadına yetişiyor. Konya'da yeni bir alternatif aslında. Peki bu Kadife nasıl bir yer gelin birlikte bakalım:



 



















Fotoğraflardan da görüldüğü gibi şirin, sıcacık bir kafe. Bazı mekanlar vardır ya kapısından girdiğiniz an kucaklar sizi, bu da öyle bir ortama sahip. Eşyalar sizi itmiyor, bunaltmıyor. Gelip görülesi, oturup güzel vakit geçirilesi bir yer olarak tasarlanmış. (Köşeye geçip kitap okumayı da hayal etmiyor değiliz. Kendine böyle köşeler arayanlara hevesle duyurulur.Sadece bununla da sınırlı değil. K'dife çeşitli organizasyonlarda da size yol arkadaşı oluyor. Üst katın kafe tarzı, alt katta kendini organizasyonlara mekan olarak bırakıyor. Kına, doğum günü, toplantı vs. gibi özel günler ve kalabalık gruplar için fotoğrafta gösterilen alan da hizmetinizde. Bunun yanında bayanlar günlerini de burada yapmayı tercih ediyor. Belirleyeceğiniz menünüzle misafirlerinizi burada ağırlayabiliyorsunuz. Hem de kültürümüzün bize öğrettiği gibi özel bir titizlikle ve güler yüzle... K'adife bunun için ev sahibi olmaya gönüllü bir yer. Aklınızın bir köşesinde bulunsun derim...











Efendiiim görüldüğü üzere Konya'nın artık bayanlara özel bir kafesi var. Yolunuz düşer gönlünüz de isterse diye adresini aşağıda belirttik. Bir uğrayıp görün oradaki güzel insanlarla da tanışın isterim.Şimdiden afiyet bal şeker olsun:)





Adres: Hacıkaymak Mah., Şehit Mehmet Akdemir Sk., Gümüşhan Apt. No:5/E, 42060 Konya

Telefon:03322350820

21 Temmuz 2015 Salı

Bir yerde bir yanlışlık var güzel kardeşim



Bir yerde bir yanlışlık var güzel kardeşim. İkimizin de insanlıktan bahsedip böyle kutuplara çekilmemizde, aman ağzımızın tadı bozulmasın derken sokakta oynayan çocuğa bile fitne bulaştırmamız da bir sıkıntı var. Sözde ikimiz de iyi niyetliyiz. Derdimiz şu toprakta barış içinde yaşamak. Yaşamak ama cümle ardından gelen amalarla, menfaatime uyan tabiilerle, hatamı kapatmak için söylenmiş cicileştirdiğim "keşke"lerle, göz yumduğum onca şeyle, hayatta yaptırmayız, yapmam dediğim her şeye baş eğerek, sözde sevgilerle hayatları kendime kilitleyerek, hayallerini pırasa fiyatına, saflığını hiç pahasına tezgaha sererek, gururu ayağa düşürerek, bütün duygularını istismar ederek yaşamak! Yok canım kardeşim aynı yaşamadan bahsediyor olamayız. Senin söylediğin her sözün ardından bir yerlerde düzen bozuluyorsa, kalp kırılıyorsa, akıl tası torağı toplamış gidiyorsa, meydan hurafeye, hurafe akıl yoksunlarının eline düşüyorsa, komşu komşuyu unutuyor, torun dedeyi eziyorsa, sevgiler yarına, nefretler hemen şu ana kalıyorsa ve bütün bunları yaparken vicdanın mışıl mışıl uyuyorsa senle aynı dünyada bile olmamalıyız canım kardeşim. Ama herkesi ötekileştiren bir çığ büyürken bari biz bir set koyalım önüne diye dünyamızı paylaşmaya varız. Hadi silkelen de gel sana ağır gelen yüklerden. Sana demişken, şimdi olur da tutar sorarsın birilerine. Yönlendirmeye alışmışların akılları paslı, kalpleri puslu olur. Sen bugün sadece pusunu dağıt kalbinin ve birilerine soracaksan illa o olsun sana rehberin. 
Koy elini sol göğsüne. İçinde bir yerlerde bir şey var seni güzelleştiren. Uyandır artık onu. Dünya güzellik uykusuna yatacak kadar emniyetli, insanlar kalbinin üstündeki sisi farkedecek kadar kendinde değil. Gönlün bir an önce o mahmurluğu atsın da gelsin yamacımıza. Çünkü güzel yürekli insanlara hasret kaldık şu yaşama denen karanlıkta...

11 Temmuz 2015 Cumartesi

İç Ses

fotoğraf: Mustafa Seven
  İçime sığmıyor sözler. Her dönemeçte daha da büyüyüp düğüm oluyor boğazımda. Sadece söyleyemediklerim de değil kabul etmediklerim, kabullenemediklerim de sarıyor dört bir yanımı. Ben bene sığmıyor artık. Yutacak yer kalmamış, göz yumacağım bütün sokaklar karanlık. Sadece maneviyattan bi umut var uzakta. Ama buna bile adapte olmaya dermanım yok sanki. Bir kez daha hayal kırıklığı olup önümde yaşanmasına hele hiç halim yok. Yürek buruyor içimi. Hem de her zamankinden daha acımasız. Anlayışsız insanların limanına yaklaştırıldıkça alabora oluyorum ve bütün bu fırtınalı sularda tersim düzüme çıkmış durumda. Düz nerede ters nerde bilmiyorum. Yönüm yok, yolum yok yolumu bulmaya hevesim hiç yok. Bir tıkanış bu zamanda. Yüreğime yetmiyor bu mecra. Yüreği açacak bir çift söz lazım şimdilerde, bir içten bakış, çok basit bir anlayış. Bir kaşık suda boğulma derler ya ben bir damla da yoğruluyorum aslında. Küçük sulardan kaçmak için okyanuslara sığınıyorum.

Nerededir, var mıdır bilmiyorum. İşte yüreğim ağzımda öylece bekliyorum.

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Gelişine -1-



İnsan ruhen yorulduğunu farkettiği anda bilin ki hayal kırıklıkları hortlamıştır derler. Her biri bir kimliğe bürünüp süzülür önünden, en acımasız sokak dilberi gibi. Ve işte öyle zamanlarda gündüz böler geceyi. Güneşin yanıltıcı sıcağında kavrulup yalancı gölgesiyle avunuyorsanız bilin ki ay ışığı vurduğunda işler tersine, gerçekler bal kabağına dönecek. Ve siz öylece düşüneceksiniz. Niye, neden, nasıl soruları üşüşecek. Hani cevabını kamufle etmek için yanıp tutuştuğunuz sorular var ya hepsi anlamını yitirecek. Vermeye korktuğunuz bütün cevaplar adi bir biçimde laf atacak size. Bütün köşe başları tutulmuş gibi hissettiğiniz anda bütün kontrolleri bırakacaksınız işte. Söylemeye çekindiğiniz her ne varsa şakır şakır dökülecek dilinizden. Dillendirmeye korktuklarınız, altı çizili bir şekilde kalbinizden ilerleyecek. Sizse bozuk daktilo kullanır gibi sert basacaksınız görünmeyen bütün harflere. Öyle öyle farkedeceksiniz işte. Siz kimsiniz? Sizin gerçeğiniz ne? Etrafınıza ördüğünüz duvarlar niye? Niye anlamakta zorlanıyorlar sizi? Ne istiyorsunuz ki zor geliyor?
...
Ben biliyorum sizi rahat olun. Beklediğiniz çok insani bi karşılık farkındayım. Bir tutam iyi niyet ama illa ki SAMİMİYET, iki tutam anlayış , çokça hoşgörü, azıcık huzur, biraz tebessüm, BOLCA VEFA. Bütün tarif bundan ibaret biliyorum. Ama karşı tarafın damak zevki yoksa sizin gurmeliğinizin de bir anlamı kalmıyor. O yüzden biraz ummaktan ziyade bulduğuyla yetinmeyi öğrenmeli insan. Tamaam biliyorum çok şey değil beklediğiniz. Sizin gösterdiğiniz tavrın onda biri bile yeter gönlünüzde taht kurmaya biliyorum. Ama anlamıyorlar n'apalım. Sizin gibi düşünemiyorlar. Hep beklenti hep beklenti de seni soğutuyor hayattan. En yakınından bile uzak durasın geliyor. E o zaman ne anladım öyle muhabbet bağından. O yüzden biraz rahat olmakta fayda var. Sözüm meclisten dışarı n'olur kusuruma bakmayın ama halk arasında derler ya "azıcık öküz" olmak bile işi kurtarıyor inanın. Ben öğreniyorum yavaş yavaş. Ayrıntıları düğüm yapıp boğazıma dizeceğime beklentiyi düşürüp rahat nefes alabilmeyi sağlıyorum. Böyle böyle alışıyorum işte sizde başlayın canınızın en çok yandığı yerden. Şair demiş ya beni bu güzel havalar mahvetti diye napalım bize de hava yerine bu insanlar düştü. Kabullenmek lazım.

Hadi yastığın yamacına kıvrılıp bakma öyle melül melül. Hüzünlerden sıyrılamazsan gerçeğini bulamazsın. Sen gerçeğini bulamazsan da ömrü billah mutlu olamazsın. Bir yerden başla. Başla ki yatakta dönüp duracağına kafanı koyup mışıl mışıl uyuyasın...

26 Haziran 2015 Cuma

Pembe Tadında- Huylu Arkadaşım 2



Efendiiim benim normal arkadaşım pek yoktur en normalinin bile vardır bir köşesinde hafıften terelellilik. Ama taban tabana zıt huyları bünyesinde barındıran tek bi arkadaşım var: BEGÜM. Hem huyludur hem huysuz hem duygusal, romantiktir hem odunumsu, hem neşelidir hem de azıcık hüzünlü. Saatine göre renklenen bir gönül güzelliği var işte. N.Ş.A ' da asla anlaşamam diyebileceğim, bıraksanız bir kaşık suda boğarım ben bunu diyeceğimi düşündüğüm bu kız; son zamanlarda hayatıma dahil olan hem de gelip gönül tahtıma keyfince kurulan, ciddi anlamda yanımda hissettiğim bir can oldu çıktı. Bizden oldu. yani bu kadar kısa sürede nasıl oldu demeyin valla bende bilmiyorum. Ben onunla kırmızı kazağımla yemeğe çıktığım andan itibaren dostluk bağı kurmuşum zaten. Devamı da, ardından yüzlerce anıyı sürükleyerek dört nala geliyor halen..

Her şeyden önce çokça teşekkür borcum var ona. Beni dinlediği için, inadıma rağmen bildiğini sakınmadan söylediği için, en sıkıntılı anda bile bir çözüm yolu sunduğu için, emanetini bana bırakacak kadar güvendiği için, telefonumu hiç boş bırakmadığı için, ama hiloş diye devam eden ve beni çileden çıkaran cümleleri içiin, hala telefonunda benim yüklediğim şarkılar olduğu içiin, yazılarımı benden çok sahiplendiği için arkadaşlarım arasında buna en çok değer veren olduğu için, eleştirip düzelten, paylaşan, yedi kat yabancıya okutan yine o olduğu için, bu konuda beni onurlandırdığı için bir kıyafet nasıl giyilmez öğrettiği(!) için, pembeye kişilik kazandırdığı için, kavurmalı makarna yapabildiği için, kırmızı kürklü madonnamız olduğu için telefonda 76 kere hilaaaal-begüüüm seslenişini yapabildiği için, için için için.... 
ayy fenalık geldi:D Ama dur son bir şeyi söylemeyi unuttum yukarıda saydığım ve burada sayamayacağım her şey için eyvallah ama asıl teşekkür koşulsuz o dostluğunu paylaştığı için...


İYİ Kİ PÖRTLEMİŞ(!) BENİM CANIM!
NOT: aşağıdaki şarkıyı yan masadan gönderdiler



  Alageyiklerden sevgiler...

Ayrıntılı bilgi için bu yazıyı da okuyunuz. zira çok daha duygulandırdı bizi ( Begüm illa ağlatacağım seni:)

http://hilalkuzencik.blogspot.com.tr/2014/06/pembe-tadinda-huylu-arkadasim.html

28 Mayıs 2015 Perşembe

Bir Dilek Hakkınız Olsa Ne Dilerdiniz?

        
            Bir dilek hakkınız olsa ne dilerdiniz? Üç dileğin var diyelim neler yapardın?


        Hepimiz aşinayız bu sorulara. Masallardan, çocukken anlatılan hikayelerden, Keloğlan'dan, Alaaddin'in o meşhur sihirli lambasından biliyoruz. Büyüdük, hala bu soru sorulduğunda masalsı bir etki bırakır bizde. Hatta gözlerimizi kısıp, başımızı da hafifçe yana yatırıp cevaplamaya çalışırız. Üç dilek hakkımız olsaydı diye iştahla başlarız söylemeye. İlk ikisi kolay söylenir. Ama son hakkın, hakkını verecek olan şey zor seçilir. En çok neyi isterdik, oraya en çok ne yakışır, daha gerçekçi olursak ne dilersek o hak boşa gitmez diye bir düşünürüz. Bir seçemeyiz, kıvranırız ama illa ki en çok ağır basanı dillendiririz. Bir de gerçekten olsa diye de hevesleniriz. Tutamayız kendimizi dileklerimiz olsa neler olur diye bir dizi hayal de kurarız peşinden. Efendim biz de tutamadık kendimizi sorduk bir dilek hakkınız olsaydı ne dilerdiniz diye. Çok renkli de cevaplar aldık aslında. Bazıları " yahu o nereden aklına geldi" dedirtti, bazıları da kocaman bir tebessüm ettirdi. . Kariyerin peşine çoluk çocuğu takan da oldu bir tatlı huzur almaya gelen de. Kalabalıktan kaçmak isteyen de vardı yalnızlıktan kurtulmak dileyen de. Kimilerinin bir akıl okuyası varmış onu istedi kimileri de başkalarının hakkındaki düşüncelerini değiştirmeyi bekledi. Dünya turuna bir bilet, Fener maçlarına kombine, sınırsız makyaj ürünü, yaşlanmamak, son model araba, dolu dizgin aşk, burnum küçülsün gözüm büyüsün ( o nasıl oluyorsa) ,yürüyen(!) uçak, seçimde dilediğim parti kazansın, finaller AA ile dolsun mezuniyet yakın olsun... vs.  Hayal perdesi kornişe takılmaz, hal böyle olunca da gelen cevaplar sınır tanımadı. Bazıları ütopik yaklaşsa da onların dilekleri de inanın çok keyifliydi. Ama bir tanesi tam da bizim istediğimiz noktaya parmak bastı. Sorduk ona ne dilerdin diye. "Deli gibi sağlık" dedi. 
         DE Lİ Gİ Bİ SAĞ LIK...  

         Hayat telaşını isteklerimizle o kadar çok süslüyoruz ki ona asıl lazım olan şeyi hep göz ardı ediyoruz. Sağlıksız gerçekleşebilecek bir dileği kurgulayamadık biz. Hep bir yanı eksik kaldı. Hadi azıcık oldu gibi desek arkamızı döndüğümüzle yıkılıverdi. Boşuna dememiş şair "en önce ve illa ki sağlık olsun" diye. Hakkı var, sağlık olmadan olmuyor hiçbir şey. Şimdi nereden geldik buraya derseniz aşağıda sizinle de paylaşacağımız video bugün bu yazıyı yazdırdı. Bir izleyelim sonra devam ederiz olmaz mı...





Sağlığın değerini kaybedinceye kadar anlayamıyoruz. Büyük düşününce, hayat içinde durum böyle. Zaman geçiyor ama nasıl? Kiminle geçiyor hayatınız? Sevgiyle mi nefretle mi besleniyorsunuz? Yeterince hissettiriyor musunuz sevginizi? Mutlu olmak o kadar uzakta mı ki? 
 Sahip olduklarınızla mutlu olabilmek o kadar uzak değil sanki hı ne dersiniz? Hayallerimiz elbette çok güzel. Seni var edecek kadar güçlü. Ama fark etmen lazım. Çok geç olmadan hemen harekete geçmen lazım. O dilek hakkınız da dua olup çıkıyor önümüze hem de her an. Sadece o anı kaçırmamak lazım. Sevdiğini söylemek lazım, hayaller için kulaç atman lazım. Bekleyeyim de o beni bulur yerine mutluluğu, huzuru araman lazım. İyi günler sana gelmez senin ona gitmen lazım. Hazır sağlığınız yerindeyken, gücünüz kuvvetiniz, ağız tadınız varken, hemen şimdi bir şeylerden başlamak lazım. Hadi hemen şimdi bir şeyler yapalım. Sağlığı en güzel besleyecek şeyi bulalım.
Tıpkı onlar gibi yanı başınızdakilere sarılarak kocaman sevgi halkaları oluşturalım.
Buradan başlamaya ne dersiniz?