23 Kasım 2016 Çarşamba

Ben Niye Öğretmen Oldum? (Bir Can'a Dokunmak)

 




             Çocukluğumuzun olmazsa olmaz sorusuydu bu: Büyüyünce ne olacaksın? Düşünüyorum da hayatım boyunca bu soruya "öğretmen" dışında bir cevap vermedim. Aklımın ucuna başka hiçbir meslek değmedi bile. Peki neydi bunun büyüsü? Çocuk hayal dünyası sınır tanımazken, bana efsunlu gelen bu meslek niye tek haneli yaşlarda düşmüştü aklıma? Öğretmenliğimin ilkbaharında soruyorum şimdi. Sahi ben niye öğretmen oldum?

        Babamın öğrencileriyle karşılaştığında, yıllar sonra hala Hocam diye seslenilen yere baktığımda, gülen gözleri gördüğüm an tutuldum sanırım.Yahut kreşten erken çıkıp annemin okuluna gittiğimde soludum o tutkuyu, bilmiyorum. Okul havasını seviyordum evet, ama aradaki bağı kuran çok başka bir duygu olmalı diye düşünüyorum. O mu, bu mu derken sanırım kilidi çözen cümle şuydu: Gözünü kapat Hilal, 20 yıl sonra kendini nerede görüyorsun? Lisede bir öğretmenim yöneltmişti bu soruyu. Öğrencilerle çevrili bir tiyatro salonundan başka bir yeri düşlemedi gözüm. 

      İnsanın sevdiği işi yapmasının nasıl bir nimet olduğunu yeni yeni anlıyorum. Düşlediğin yere yaklaşmak müthiş. Öğretmenlik gerçekten muazzam bir işmiş. Ama işin içine girdikçe anladığım bir şey var ki öğretmenliğe iş gözüyle baktığında yarı yolda nefes nefes kalıyorsun. Meslekten ziyade o bir yaşama biçimi artık. Hangi mesleğin fıtratında bir Can'a dokunmak var? Ne yapsam da öğrenseler fedakarlığını hangi mesleğin töresinde bulabilirsin? 

        Bu topraklarda öğrencisini dert edinmiş milyonlarca yürekli öğretmen yetişti. Kanserli öğrencisi üzülmesin için saçını sıfıra vurduran öğretmenler oldu, yokluktan okuyamayan kardelenlerin yeniden açmasını sağlayan, yeter ki gülsün diye çabalayan, ağlarken sımsıkı sarılan öğretmenlerimiz oldu. Derdini dert edinmiş, yeri geldiğinde hayatından geçmiş nice öğretmenler gördü bu millet. Adana'da her sabah, beyin kanaması geçiren öğrencisinin evine gidip ders anlatan Elif Öğretmeni, dağdan inen çakal sürüsüne karşı sınıfını koruyan Ali Öğretmeni, o yolda şehit olma şerefine ulaşan, bayrağa sarılı gönderdiğimiz onca öğretmeni, yürüme engelli öğrencisini sırtında taşıyan, Karadeniz'in hırçın sularında kaybolmasın diye teleferik kuran, kucağında taşıyan öğretmenleri kimse unutmadı. Sadece öğretmekle kalmadı o öğretmenler. Zorluklar içinde pembe dünyalar kurdular. Çoğu öğrencinin hayali oldular. Rehber oldular, aile oldular. Yıllar sonra hatırlanan öğretmenler işte bu mesleğe gönülden bağlı, birilerinin hayatında iz bırakan öğretmenlerdir. Ben onları düşündükçe gururlanırım. İyi ki’li cümlelerim hep öyle zamanlarda gelir. Ama iki isim var ki, onları anmak boynumun borcu. Onlar tam da n’oluyor dediğimiz zamanda milletine birlik harcı oldular. Sımsıkı tutuldu o gevşeyen eller. Tek yürek oldular. Aybüke ve Necmettin Öğretmenim... Size söz, tek bir öğrencim dahi sizi bilmeden geçmeyecek bu dünyadan! 
——————————————————————————————
          Kuyumcunun mesleği demirciye gitmezmiş. İşte öğretmenlik de kuyumcu titizliğiyle sarmalanması gereken bir sevgi. Her saniyesinde kazanabileceğin yepyeni deneyimler, her yıl yenilenen hayatlar, sana ilham olabilecek onlarca hikaye. Öğrenciliği hiç bitmeyen bir meslekmiş öğretmenlik. Niye öğretmen oldum diye sordum ya kendime, çok basitmiş cevabı: Sevmek için.                   Çağırdığında gülen gözleri görebilmek, afacanlıklarına gülmek, derdini paylaşmak, başarısına omuz vermek, onca anlatmana rağmen anlamadım dediğinde sabırla tekrar denemek, anladığındaki çocuksu zaferini görmek için. Kendi dünyasına büyük gelen kavgalarında, iç çekişmelerinde bir yol bulabilmek için. Kocaman yüreğini gençlik ateşiyle doldurduğunda cesaretini yüceltmek ama ölçüsünü öğretmek için. Derslerin zorluğundan ziyade hayatın kolaylığını anlatabilmek, "hiç olmazsa elinden geleni yap" diyebilmek için. Vicdanlı, imanlı; sevmekten değil de nankörlükten, kötülükten, hainlikten korkan birey olmaları için. Vatan, bayrak, millet söz konusu olduğunda çelik gibi duracak nesiller yetiştirmek için! Dedim ya az önce, çok basitmiş işte cevabı: SEVMEK İÇİN. 
          
        NOT: Dokunduğu her hayatı bir üst çizgiye taşıyan bütün öğretmenlerimizin, Öğretmenler Günü kutlu olsun...

        

7 Kasım 2016 Pazartesi

Yolcu Parodisi

Can kenarına hasrete gün eklerken sürüyor yolculuğum.
Kulağımda gecenin siyahını koyulaştıran bir şarkı. Aklımda binbir düşünce. Kalbim sıkışıyor yer yer. Otobüsün havasından yer açıyorum kendime. Yıldızları görmek için çabalıyorum ama televizyon ışıkları, araba farı derken ürküyor olsa gerek.
Hilali beş geçe aydan başka yok gözüme görünen.
Yola doğru dalıyorum ben de.
Aklımda binbir düşünce. Neyi zorlaştırıyoruz bu kadar? Niye zorlaştırıyoruz?
Ne bekliyorduk, ne görüyoruz?
Herkes mi hayal kırıklığı?
Her şey herkese güzel görünsün diye soytarıya döndük haberimiz yok.
Ne kadarı biziz diye düşünüyoruz. Eviriyoruz çeviriyoruz. Kırıntısını bulduğumuzda sımsıkı sarılacağız da, ıı ııh tek bir zerre dahi yok. Hep kamuflaj.
--
Ay da görünmüyor şimdi.
Karanlık biraz daha koyu.
Şimşekler çakıyor yer yer.
Biz mi?
Araba ışıklarıyla ilerliyoruz. Soytarılık hala bizle.
Zorlama birkaç söz paçamıza yapışmış. Mimiklerimiz kasılı. Kurduğumuz üç beş cümle, onu da biz kurmuyoruz.
Sadece olması gerektiği gibi, hepsi bu.

Olması gerektiği gibi yaşadığımızdan mı bütün bu iç çekmeler diye düşünmüyor da değilim.
Şarkılar olmasa belki daha kolay olurdu her şey.
Yahu her şey kolay olmak zorunda da değil işte!
Bak bu cümle bile olması gerektiği gibi sorunsalından doğuyor. Ne doğması hortluyor!
Beklentileri yok etsem sonsuz mutluluğa erişir miyiz? Bilmiyorum.
Denemeye değer mi? Niye olmasın.
Ara ara küçük kasabalardan geçiyor yolum. Beklenti kelimesi bile şehirli ağzımıza yapışmış. Halbuki nelerle uğraşıyor insan.
Beklentilerini kategorize etmeye çalıştığında ne dertler taşıyor, sığmıyor kabına.
Ne hayatlar yaşanıyor bir yerde, bir çatının altında nelerle uğraşıyor insan.
Tam o anda açılıyor gözüm. Karşıdan gelen arabanın farıyla sıçrıyorum birden.
Çekip çıkarıyor beni daldığım yerden.
Aklımda tek bir sorunun kıvılcımı:
Sen neyi unutuyorsun?
---
Ay görünür gibi oldu şimdi.
Bulutların ardından.
Beklentiler bir kenarda dursun.
Kibir kokan cümlelerimi çoktan çöpe attım zaten.
Şarkılarsa hala eziyor bir şeyleri.
---
Otobüs ışıkları yandı şimdi
Yıldızlar yine kayıp.
SAĞLIK OLSUN.
Gönlümdeki ses usulca fısıldıyor:
Şu aralar olacaksa, bir tek sağlık olsun.