30 Ağustos 2015 Pazar

Çok Konuşuyoruz

              Çok konuşuyoruz.
        "Dünyada olan biten ne varsa, olma ihtimali varsa, ihtimal söz konusu değilse de nasıl istiyorsak, neyi istemiyorsak, ne istediğimizi biliyorsak yahut bilmiyorsak sonuçta bilmiyor da olabiliriz... (ERROR)" 
        Tam olarak böyle uzun, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi konuşuyoruz. Hepsine anlam yüklemekte zorlanıyoruz. Konuştuklarımızın ardını hiç düşünmeden söyleyiveriyoruz. Her konuda bir şeyler biliyoruz, "bilmiyorum" demeyi bilmiyoruz.
         Bilmiyorum da ne demekmiş! Allah muhafaza!...
       
        ----

        Sizi izliyorum köşesinden görülen bu, ciddi anlamda çok konuşuyoruz. Siyaseti konuşuyoruz. Her gün hükümet kurup deviriyoruz, sonra yaptığımızı da beğenmeyip bir daha deviriyoruz. Bazen bize gerek kalmadan her şey alt üst oluyor zaten ama biz usanmadan onu da konuşuyoruz. Üstüne bunun uğruna kalp kırıyoruz, yargılıyoruz, dışlıyoruz, kucaklıyoruz, alkışlıyoruz. Neyi niye yaptığımızı bilmeden çelişkiler üzerine hassas dengelerde ilişkiler kuruyoruz. O ilişkiler bozulunca kızıyoruz. Kızarken de konuşuyoruz. Hem de sansürlü! Kırıldığımızda da konuşuyoruz. Nazlı nazlı, kim denk geldiyse dert yanıyoruz ama asıl çözüme ulaşacağımız kişiyle konuşmuyoruz. Ona surat yapıyoruz genelde. Sonracığıma ekonomi konuşuyoruz. Bıraksalar üç günde cümbür cemaat bütün ülkeyi ayağa kaldıracak hamleler yapıyoruz, onu konuşuyoruz. Elimizde poşet poşet çantalarla insanların doyumsuzluğunu konuşuyoruz. Garibanın halini tartışıyoruz, paraları saç reklamlarını izlerken. Birileri yüreğe dokunan paylaşımlar yaptıklarında ah vah ediyoruz. Oturup o paylaşımlar eşliğinde konuşuyoruz saatlerce. Tıka basa yediğimiz yemeğin ardından "ay şimdi üstüne hangi tatlıyı seçsem" konulu masalarda dünyadaki açlığa çözüm arıyoruz. Komşusu açken tok yatan geleneğini sloganlaştırıp komşumuz kimdi diye yan masadan tüyo alıyoruz. (çaktırmadan) Sonra oturup hep beraber çözümleri(!) konuşuyoruz. Uygulama kısmı mı? Şimdi dur, o sonra konuşulacak iş.

        Efendime söyleyeyim başka neler mi konuşuyoruz? Memnuniyetsizliklerimizi konuşuyoruz. Sınırsızca anlatıyoruz. Dinlemekten ziyade konuşuyoruz ama hem de aynı anda! Ben ne dedim sen ne anlatmak istedin onun çok bir önemi yok, nasılsa harflerin stoğuda yok söyle gitsin. Kimsenin sana dur dediği de yok. Hal böyle olunca iyisini kötüsünü anlatıyoruz. Dayak yiyen esnafı saatlerce konuşuyoruz. Tek başına koca koca insanlara meydan dayağı çekeni gülerek, şöyle göbeğimizi kaşıya kaşıya izliyoruz. Ama işin cinsiyeti değişince aynı duyarlılığı göstermiyoruz orası da ayrı bir hassaslık(!) olsa gerek. Birinin yaptığı güzel bir işi öve öve bitiremiyoruz. Adam daha iyisini yapamam korkusuyla bir daha iyi işe el atamaz hale geliyor, o denli konuşuyoruz. Abartılarda yaşayan bir toplum olduğumuzdan böyle konularda daha hassas olabiliyoruz. Dolayısıyla çabuk efsaneleşiyoruz. Her mahallede bir rajon, her mecliste "hatırı sayılı dost"ların olması bundan olsa gerek. 
         Yüz yüze konuşmaya hasret kaldık bırak konuşsunlar diyeniniz olabilir, haklısınız. Yakında telefonlara kulağa bantlanır özelliği geleceğini konuştuğumuz şu zamanlarda insanların birbiriyle iletişim halinde olması özlenir oldu. Tamam kabul konuşsunlar. Ama güzel kardeşim biz birbirimizle bizi konuşmuyoruz ki. Bizi, bize yabancılaştıracak ne varsa onu konuşuyoruz. Birilerini bozmak bulunduğun ortamda, senin tabirinle "popini" arttırırken hangi konuşmadan bahsediyoruz? Birilerinin yaptığı güzel işler yerin dibine sokulurken, hayasız bütün tavırlara cici kılıf uydurma çabalarını mı konuşalım? Aman efendim kimler gelmiş diye karşıladığımız insanlara, ardını döndüklerinde ki ekşiyen suratlar mı konuşsun? Tek taraflı kabulleri mi konuşalım, çıkar ilişkilerindeki duygusal bağlarımızı mı konuşalım sen seç. 
        Her yan her yanda olunca göze değen her şeyi bol bol konuşuyoruz. Bol ama sanki biraz boş konuşuyoruz. Kendimizi duyarak konuşsak bir yandan da çözümler dökülecek ağzımızdan ama farketmesi biraz aman alacakmış gibi görünüyor. E sende amma konuştun diyeniniz olabilir okurken ama bu konuşma sayılmaz. Olsa olsa sessiz bir çığlık. Toplumu fabrika ayarlarına döndürmek için atılmış onca nida arasına eklenecek keni halince atılan sessiz bir çığlık...

NOT: Yazıyı yazarken müzik listesinin rastgele modu ufak bir jest yaptı. Videoya bir göz atın derim hatta azcık sesini açın da öyle dinleyin. Sözlerini de koydum aşağıya. İster okuyun ister konuşun artık o sizin bileceğiniz iş:)


  
2.40'tan sonraki kısım çok konuşanlarımıza gelsin

OKUDUM DA

Tozu, dumanı, romanı   Azı, çoğu, zoru, yalanı  Mazlumu zorlayanı 

Mücrimi pohpohlayanı , Gördüm papazını faydasız köyün Gördüm acı su kurnazını


Bilgiyi saymazını, Yeniliğe aymazını, Sarı liraya, ete, kemiğe, şana şöhrete doymazını ,
Çamurda kaymazını Ateşte yanmazını


Köleliği, beyliği, hanlığı, Adam gibi adamlığı,Gelip geçici sultanlığı, Kanunsuz kahramanlığı Namuzsuz imanlıyı Her yöne yanlıyı Doğuştan zanlıyı, Elleri kanlıyı
Candaki canlıyı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder