19 Aralık 2014 Cuma

Çıkın artık saklandığınız yerden

            “Her dudakta aynı rezil şikâyet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır. Onlar Türkiye’nin insanından şikâyetçi… İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını 'yaşanmaz'laştıranlardır.

             Sokaktaki insanların birbirine yüz ekşitmelerine bakılırsa çok doğru bir tespit yapmış Cemil Meriç. Buraları yaşanmaz bulanlar, yaşanmaz kılanlardan başkası olamaz. Varoluşumuz yaratılmışların en üstünü diye nitelendirilirken maalesef durumu yanlış anlayan bir kitleyle kesişiyor yolumuz. Gerçi aynı yolda olmadığımız bariz ama o kadar türemiş durumdalar ki ne yana dönsek o simaları görebiliriz. Hareketinin yansımalarından yakalayabilirz onları. Sokakta bir gariban gördüğünde "ay yazııık" diye tonlarken, önüne döndüğünde birbirine geçmiş mimiklerinden, göstermelik sevgilerinden, abartılı saygılarından, buz gibi gülüşlerinden yakalayabilirsiniz. Sağ elin verdiğini sol el görmesin diyen ecdadın, bağıra çağıra yardım reklamını yapan torunlarını da bulabilirsiniz. 
          Göstermelik hayatlarda yaşayan onlarca insan var. Emanet kişiliklerinde eriyip gitmiş, kendini kaybetmiş onlarca insan... Sanırım bütün sıkıntımız burada, karakter eksikliğinde. Oradan oraya savrulan hayatlarda var olmaya çalışan insan sayısı git gide azalıyor sanki. Tek tip insan türüyor. Hem de önünü alamayacağımızdan korktuğum bir hızda oluyor bu. Fikri olmayan, tavrı olmayan, karmaşık bir ruh halinde savrulan karaktercikler. Yüreğine kilit vurmuş, aklının hakimiyetini çoktan devretmiş, otur deyince oturan kalk deyince kalkan pasiflerin yanında moda diye bağıran, içi boş fikirleri, zeminsiz hareketleri savunan durduk yere kıyametleri koparanlar var. Sadece bunlarda değil kibarlığın budalası, iktidar müptelası, zayıfı ezmenin, gaddarlığın propagandası, rezilliğin daniskası; kibri bir marifet, gücü şiddet, aşkı iki öpücük, sevgiyi ucuz, saygıyı para sananlar var. Dostu düşmanı menfaatiyle doğru orantılı, verdiği hüküm karşındaki adama bağlı, güvenilirliğini yitirmiş, tarafsızlığını kaybetmiş, adaleti şaşırmış, her işe dini bulaştırmış, hurafeyle kafaları karıştırmış, sözünden dönen, söylediği sözü yutan, bir yanar döner insan profili çizilmeye başlanmış. N'oluyor yahu demeye kalmadan zaten bizim gibiler ayaklanmış.
      Maddiyatta kaybolduğumuz yeter, maneviyat limanına sığınmak için geç bile kalmadık mı? Bizi biz yapan cebimizdekiler ya da çevremizdekiler değil. Gönlümüzdekiler, o gönülden dökülenler. Halimiz, hareketimiz bizim en özel servetimiz. Geride bıraktığımızda gurur duyacağımız tek şey bu. Seni yücelten tek şey ardından söylenen söz. İşte bu yüzden bizim karakterciklerden ziyade, dağ gibi heybetli, bakışlarında mertlik ama aynı zamanda yufka yürekli, düşünceli, vicdanlı, merhametli insanlara ihtiyacımız var. Sevgiyi, saygıyı ayaklar altına almayacak insanlara, güzel kalpli çocuklara ihtiyacımız var. "Nazik olurken eğilmeyecek, tartışacak ama kararsız kalmayacak, inançlara saygılı olacak ama kendi inancında asla şüpheye düşmeyecek, dişini gösteriyorsa ısıracak, yumruğunu sıkmışsa vuracak, sevmiyorsa tüm heybetiyle belli edecek, dostsa şüpheye düşürmeyecek, Hak ile batını ayırt edecek, Hak'tan yana olacak bir nesildir hayalimiz. (Cemil Meriç)" . Ardından söylenecek en efsunlu şey bu. O yüzden ecdadın şanı yüzyıllardır dillerde. Sırf buna güvendiğimizden biliriz, o heybetli tavır bu milletin mayasındandır . Vatana, bayrağa, ezana dil uzattıracak kadar nezhebi geniş insanlar yetiştirmeyiz. Vatan, bayrak, ezan uğruna canını vermiş, her karış toprağını kanıyla mühürlemiş,uğruna gecesini gündüzüne katmış insanlara da laf söyletmeyiz. Bakma sen, araya karışmış çakıl taşlarını kendi içimizde öğütürüz biz.  

        Yeter ki bu sağlam duruşlar saklandıkları yerden çıksın artık..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder