25 Haziran 2014 Çarşamba

PEMBE TADINDA - HUYLU ARKADAŞIM

        Aman da amaaan kimler gelmiş, kimler teşrif etmiş. Vaktinizden birazcık aşırıcam ama yapcak bir şey yok çünkü aşağıdaki olayın tek amacı sensin. Sen doğdun diye bu kadar kelime yan yana geldi ve sırf sen doğdun diye bu kadar cümle söylendi. Öncelikle uyarımı yapıyım çeşmeleri açmadan okuyoruz ki muhtemelen okumayı bitirdikten sonra dişini sıkarak " hilaaaal" diyeceksin. Anlaştık mı?
         Eveeeet kemerlerinizi bağladıysanız uçuş vakti, başlıyoruumm:))

        Efendim, hikayemizin kahramanı Begüm. Kendileriyle geçen yıl tanışma fırsatı bulup gayet seviyeli bir ilişkim varken bu yıl yeterince suyunu çıkarmış bulunmaktayız. Yurt arkadaşlığından oda arkadaşlığına terfi etmiş bu hanım kız şahsına münhasır, çok ama çok özel bir karaktere sahip( bakmayın öyle dediğime saç baş yolduran huyları var) Hepsini anlatacağım azcık sabır. Evet ne diyordum oda arkadaşı. Önceden günün belli bir kısmını paylaşırken bu yıl hayatımın merkez dairesinde ve gayet günün tamamını paylaştığım bir insan haline geldi. Ankara'nın dostlarla güzel olduğunu düşünen biri için günü kimlerle paylaştığın önemlidir. Kiminle neler yaptığın, zamanın nasıl geçtiği vs. Bu konuda şanslı olanlardanım sanırım çünkü bu şehirde hayatıma değen insanlar çok özel, çok keyifli kişilerdi. İşte Begüm de o keyiflerden biri, püsküllüsünden hemde. Gerçi dur o bela için geçerliydi. Neyse sende o da sırıtmıyor nasılsa:) İşte bu püsküllü bela ama tatlı ama şirin ama huysuz ama "huylu" ama ama ama.. Bu böyle uzar gider. Sayabileceğim onlarca özelliği var ki ve anılarımda o kadar çok yer alıyor ki. Bir insanı kısa sürede ne kadar tanıyabilirsiniz bilmiyorum. Bunun bir ölçütü var mı bir fikrim yok. Ama Begüm benim hayatıma gireli sadece iki yıl oldu ve dedim ya merkez dairenin içinde. Bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar sevebildim, ısınabildim ve kendimi bu kadar rahat açabildim bilmiyorum. Halimizden tavırlarımızdan bir sıkıntı olup olmadığını anlayabiliyorsak, sadece gözlerle bile anlaşabiliyorsak kısa sürede ne kadar yol almışız varın siz düşünün.( gerçi kızın kocaman kocaman gözleri var nereye anlaşamıyorsun) Hayatımda alıp karşıma konuştuğum, rahat rahat içimi döktüğüm, ağladığım, kızdığım nadir insanlardan. Ama sanmayın ki bütün yılımız böyle sevgi kelebekleri gibi geçti gitti. Bir kere biriyle uğraşmaktan zevk alıyorsam bu kesinlikle Begüm. Bir insan nasıl bu kadar rahat kızdırılır bilmiyorum. Ama onu kızıdırıp "tamam hilaaal tamam tamam" demesini çok seviyorum. Sonra "üüüff"leyip kenara çekilmesini de. Başka ne var diye düşünmeme bile gerek kalmıyor. Gözümü kapattığımda onlarca sahne canlanıyor. Her şey bir yana da bir insan nasıl bu kadar huysuz ve "huylu" olabiliyor orayı anlamıyorum. Huysuz kısmı huylu oluşundan. O ne demek diyeceksiniz şimdi biliyorum ama karmaşık bir paradoks değil. Bir insanın her şeye huyu olur mu? Bunun var. Onu yemez bunu yemez, onu giymez bunu giymez, o olmaz bu olmaz, orası olmamış, burayı yapamamışlar vs. Ki daha bunlar hiçbir şey. Yaptığı her şey seramoni, hepsinin kuralı kaidesi var. O öyle yenmez böyle yenir. Şu şunla olmazsa olmaz buna bu gerekir. Hayatımda kendi hayatını bu kadar zorlaştıran başka bir insan daha tanımadım. Ama sanırım Begüm'ü keyifli hale getiren de bunlar. Böyle duygusuz saydığıma bakmayın. O bunları yaparken öyle bir ses tonuyla öyle hareketler yapıyor ki döve döve sevesiniz geliyor. Dedim ya onlarca anım var onunla ilgili bazıları komik, bazıları keyifli bazıları acınası bazıları da hıçkıra hıçkıra ağlanası. Ama aralarında en saçması kesinlikle hiç suçumuz yokken(!) bir anda çarşaflarını değiştirip ağlaması bizi de ağlatması:) Aklıma geldikçe güldüğüm bu saçma şey odaca Begüm'ün bir tabusunu yıkma çalışmasıyken bir anda kaosa çeviren bir olay. Onlar o anı biliyorlar zaten. Biz şimdi buna katıla katıla gülebiliriz, muhtemelen Begüm okurken suratını ekşitip vicdanımıza basacaktır ama yemezler canım:) ( Bu arada vallahi bir şey yapmadık ya ve ve ve ilerde çocuklarına anlatacağım ilk hikaye bu o yüzden benim için çok değerli üzgünüm bununla yaşamayı öğren:) 
            O kadar çok şey paylaşınca hangisini yazıyım, nasıl yazıyım şaşırdım. Sayfalarca yaşanmışlıklar diziliyor önüme. Bir sürü duyguyu bir anda yaşayabiliyorum mesela. Bir şeyler aklıma geliyor sıkıca sarılıp "karşiiiim" diye bağırasım gelirken bir diğerinde camdan aşağı atasım geliyor. Bazen gülüyorum bazen hüzünleniyorum. Onda sevdiğim o kadar çok şey var ki. Bana misafirliğe gelmesine bayılıyorum mesela. Çay kahve sohbetlerini, son zamanlarda pek yapamadığımız tavla keyiflerini, dizi tartışmalarımızı, film izleyip onu kıskandırmayı, güzel güzel giyindikten sonra baygın baygın bakıp "çok beğendim" demesini, bütün harflere basıp ablaaaam diyişini, bir anda duygusallaşıp sonra deliye bağlamasını, gözü daldıktan sonra öcü görmüş çocuk gibi durmasını, keyiflendiği zaman ki gülüşünü, dans derslerini, kademe kademe bir şeyleri öğrenmesini, tarihle cebelleşmesini, dünyanın şekli ve hareketlerini anlatırken anlayamayışını, ışıkları kapatıp kaçtığımda "hilaaaaal" diye kızmasını( sonrası tam bir işkence), inatlaşmasını(!), ortak kitabımızı defalarca okumamızı, hayal etmeyi, hayal ettiğimiz bir defterimiz olmasını, onun bana sonsuz güvenini, ona sonsuz güvenebilmeyi, annemle benzeyişlerini, beraber dışarda yemek yiyip "bu bi olmuş yaa" demesini, tatlıları tuzluları, pos bıyık geyiğini, beni saatlerce dinlemesini, sinirleneceğimi bilse de üstüme gelip gerçekleri söylemesini, zorlamasını, anlatmasını, ağlamasını zırlamasını, huysuzlaşmasını, beğendirene kadar canım çıktığı zamanları, çarşı pazar gezmesini, çimlere yayılıp dinlenmesini, kavun karpuz yemesini, avakado salatasını, masaya aynı anda oturup kalkma zorunluluğunu, yemeye önce başlamamasını(!), gülmesini güldürmesini, bana saçma sapan makyajlar yapıp şebeğe çevirmesini, onun yüzünden mahallenin delisi gibi dolaşmayı, çiçekli çantasını(!), alakasız kombinlerini, özel günlerinde ne giysem telaşını, mezuniyetini kınasını ve daha aklıma gelmeyen binlerce şey... Bunların hepsini o kadar çok seviyorum ki. Bazen keşke bir kız kardeşim olsaymış dediğim anları hatırlıyorum. Begüm de o derece sevilenlerden bir tanesi. Ama bu demek değil ki bir kaşık suda boğmak istediğim zamanları yok. Sanırım bu da kardeşliğin cazibesi.
          İyikili cümlelerimin en güzelleri sana gelsin büyük cadı. Çok güzel bir kalbin olduğunu biliyorum umarım "pembe" tadında bir hayatın olur.(bir insan pembeyi niye bu kadar sever ki) Ama benim sana duamı biliyorsun şu anda büyük büyük harflerle yineliyorum :D Daha da kocaman oldun farkındayım ama içinde bir çocuk var ya o büyümesin olur mu. Çünkü o çok güzel, çok neşeli. Umarım bu yıl hayatının ilkleri olur. En güzel şeyleri en güzel şekilde yaşarsın. Hayat telaşından "NERDE" oluruz, nasıl oluruz biliyorum. Ama emin olduğum bir şey var o hayatına bi' yerinden değecek olmam. YAPCAK BİR ŞEY YOK, kolay kurtulamıyoruz birbirimizden:) Bir anda aklıma gelip yazdıklarım bunlar ama şimdi bir virgül koymam gerekiyor sonra yeniden yeni şeylerle kaldığım yerden devam ederim olur mu? Nasılsa yaşanmışlıklara eklenecek çooook anımız olacak ve sen illaki bana yazdıracak kıvama getireceksin onları ama şimdiii ufak bir işim var seni kocaman öpüyorummm ve kaçıyorum. HADİ GUT NAYT:)
   
                                  --------------------------------------------------


           Hadiiiii ışıkları kapatın, ben penguen dansını açıyorum. Aslı'yı da çağırın hemen. Zeynep, Cansu hadi mumları yakın! Bir iki üç diyince. Biiiiir, ikiiiiiiiiiii, üüüüüüüüççççç
            İYİ Kİ DOĞDUUUN BEGÜÜÜÜMMM(4-melodili oku)
            Doğum günün kutlu olsun canımıniçiii...
            İyi ki varsııın, iyi ki hayatımdasın ve hep orda kalacaksıın...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder