11 Haziran 2014 Çarşamba

Open your eyes

            "Open your eyes!"
            Onlarca yabancı filmde duyduğumuz bir repliktir bu. Hayata döndürmek için kullanılan, farkında olsun diye söylenen ne biliyim bilim kurgu tadındakilerde dünyayla bağ kursun diye fısıldanan bir replik. Bir sürü yerde karşımıza çıksa da hangi film olduğunu hatırlayamadığım ama bir ablanın çok derinden söylediği,o fısıltı geliyor kulağıma: Open your eyes...
            Filmlerde burdan sonra gözler yavaş yavaş açılır ve artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Uyanırsın ve bir şeyler değişmiş halde senin karşına çıkar. Sen karşına çıkan şeyi daha temkinli yaşarsın. İçten içe bilirsin çünkü kendi iradenle yapılmış bir şey değildir bu. Öyle görünür ama değildir. Çünkü sen gözlerini yeniden açtığında bir şeyler değişmiştir, değişecektir de. Uykunun da böyle bir etkisi olduğunu düşünenlerdenim. her akşam gözlerimizi kapatıp yeni güne merhaba diyoruz. Her seferinde ufak çapta bir yenilenme süreci aslında. Her gün gözünüzü açtığınızda düşündüğünüz şey, bakış açınız, fikriniz ve en önemlisi hissettiğiniz şeyler çok farklı oluyor. Uyandıktan sonraki ruh haliniz belki de tüm gününüzü etkiliyor. Bir hatırlayın bakalım, mesela gülerek uyandığınız sabahlarınız oldu mu ya da sinirli bir halde o yorganı attınız mı yataktan? Suratsız başladığınız sabahların sayısı kaçtır acaba veya böyle tebessüm ederek, şöyle gönlünce geriliiiip günaydınlar efendim diye yataktan fırladığınız? Aceleyle, neşeyle ya da ağlayarak uyandınız mı hiç? Yastığınıza rimeliniz akmış halde uyandığınız sabahlarınız var mı? Yine mi sabah oldu diye sızlandığınız ya da bir an önce sabah olsun diye yatakta dönüp durduğunuz akşamları yaşadınız mı? Vicdanınızın ağırlığından kalkamadığınız, gün başlamasın diye gözünüzü açamadığınız, yine mi diye sızlandığınız ya da yine o vicdanın rahatlığından özgürce uyandığınız, keyifle güne başladığınız, yeniden diye umutlandırdığınız sabahlarınız oldu mu?
         Güne başlamak için yeniden açtığınızda o gözleri ki bunu yapabiliyor olmak büyük nimet, neler hissettiğiniz bütün gününüzü, kuvvetle ihtimal etkileyecektir. O yüzden nasıl uyandığınıza bir dikkat edin derim. Eğer sizin sabahlarınızı karartan bir şeyler varsa bulun onu. Beklenti içinde uyanmayın mesela. Uyandığınızda dinleyeceğiniz şarkının ritmini siz belirleyin, birilerinin size yaşattıkları değil. Her sabaha 9/8'lik uyanın demiyorum tabi ki ama kimse yüzünden de batsın bu dünya kıvamına gelmeyin. Bir şeyleri farketmek için birilerinin size "aç gözünü" demesi gerekmiyor. Kendini yeterince uyutmuşken bir dur deyip uyanmanın tam zamanı değil mi? Değmeyecek şeyler için sabahlarınız kararmasın.  Karatmayın gecelerinizi de gündüzünüzü de. Şimdi gözlerinizi kapatın aklınıza gelen, sizi engelleyen, değmeyen bütün hislerinizi düşünün. Kızmaktan küsmekten bahsetmiyorum onlar hayatın içinde. Ama kendinizi değersiz hissetmenize sebep olan şeyler varsa onu görmezlikten gelmek olmaz. Bütün insani duyguların bir yönden beslediğine inanırım. Ama kendini değersiz hissettiren şeylere tahammülünüz olmamalı. Çünkü mutlu yaşamanın, yaşatmanın önce öz saygıdan geldiğini düşünürüm. Birilerinin hadsiz, yersiz, sebepsiz davranışları bunu elinden alıyorsa yaşamdan zevk almayan, tek tip, suratsız insancıklar olarak dolaşmaya başlayacaksınız. O kervanın yolcusu günden güne artarken siz o yola çıkmayın derim.

          Size kendinizi ne kötü hissettiriyor bir düşünün bakalım. Ama gözünüzü açtıktan sonra hepsi yok olsun. Öyle bir düşünün ki uyandığınızda hiçbir şey eskisi gibi olmasın. Belkilere sığınmayı bırakın artık yarayı deşmekten, kendini aptal yerine koymaktan başka bir şey değil o. Bu kadar zaman o hissi yüreğine taş bağlayıp gezdirenlere hala tolerans gösteriyorsanız söylenecek bir şey yok yine gözünüzü açın ve karşınızdan bir şeyler bekleyin. Ama ufak bir hatırlatma beklemenin sonu yok.

        Bir yazının sonunda şöyle diyordu "oysa ben hiç insan kaybetmedim, sadece zamanı geldiğinde vazgeçmesini bildim o kadar". 
         Sizce de zamanı gelmedi mi? Canınızı sıkan şeyleri bir kenara bırakıp yola devam etmenin vaktidir. Hadi şimdi gözlerinizi kapayıın ve açtığınızda hiçbir şey eskisi gibi olmasın. Ha bu arada gelene de gidene de yakışan bir sözcük var, efsunlu gibi. Eski zamanlardan uçup buraya gelmiş sanki. Biraz nostaljik, biraz buruk ama daha çok cesur: Eyvallah...  
         Veda etmek son sözü söyleyemediğinde çok ağırdır. En iyisi siz boşuna veda sözcükleri arasında boğuşmayın, gönülden bir eyvallah içinizi de soğutur, mesajı da iletir. Neyse vedalar kısa olmalı ki vazgeçmenin gölgesi boyunuzu aşmasın. Yepyeni sabahlar, yarınlar gönlünüzce olsun.
           HADİ EYVALLAH.
          
             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder