4 Haziran 2014 Çarşamba

Birinin sebebi olun...

    Ankara'da tanıştığım en keyifli şeylerden biridir sokak çalgıcıları. Hele akordiyon, onun keyfi çok ayrıdır. Mutluluk sebebidir, pazar sabahı sokakları şenlendirir. Bilenler bilir o tınıdaki neşeyi.
     Bugün yine o sesi duyduk bahçeli sokaklarında. Bir baba ve minik bir erkek çocuğu, belli buralardan değiller.Baba akordiyonla bir şeyler çalıyor,öyle kulaktan dolma ama keyifli.Çocuk üç beş yaşlarında anlaşılan yarenlik ediyor babasına. Dolaştı masaların arasında, selamını verdi güzelce. Arabi havayla "selamun aleyküm dedi" yaklaştı yanımıza.Ama biraz mahçup elindeki kaseyi gösterdi. Biz de kıyamadık işte gönlü olsun dedik. Onun için oyundu eminim ama işte baba için öyle değil. önce bir kızdık içimizden, Baba oğlunu böyle kullanır mı dedik. O arada ufaklık dolaşıyor tabi masalar arasında, döndü dolaştı tekrar geldii yanımıza. Anında farketti buraya daha önce uğradığını. Pat diye vurdu kafasına. Çocukca bir refleks işte "geldin ya daha önce buraya akıllım" der gibi. O an o kadar tatlıydı ki o ufaklık bir şey ikram etti masadaki arkadaşım. Bir emin olamadı önce. Sonra o kadar çokken sunulan şey, bir tane aldıı, utanarak, sonra yarım türkçesiyle ama kocaman gülümsemesiyle "teşekkü" dedi..

    Sabahtan beri o teşekkürün ağırlığı var yüreğimde. Belli bizden değiller. Ne oldu nasıl oldu da yolu buraya düştü bilinmez. Savaş mı istila mı işgal mi neyden kaçtılar da geldiler, ne yaşadılar bilemem. Ama bildiğim bir şey var o burun kıvırıp bakmadığınız insanların daha önce neler yaşadığını bilemeyeceğimiz. Kimse keyfinden vatanını bırakıp sığıntı gibi yaşamaz başka bir ülkede. Siyasi boyutunda eleştirilerimiz vardır belki, olmalıdır da. Ama minik bir çocuğun şu tavrı hiçbir eleştiriyi haketmiyor. Bana kendi iç hesabımı yaptırdı o ufaklık. Empati yaptırdı bana bugün hem de daha önce kimsenin yaptıramadığı boyutta. Hayatımdaki en çarpıcı tavırdı o, küçücük hareketleriyle kocaman bir etki bıraktı bende. Ve duyduğum en içten teşekkürdü, en güzel tebessüm...
     
     Kamyon çarpmışa döndüğünüz anlar vardır ya işte bugün öyle bir gündü. Yaşayalım diye koştur koştur bir yöne savrulduğumuz zamanlarımız var ya hani,  kazanalım diye uğraştığımız anlar, kendimizi kaybettiğimiz zamanlar, umduğumuzu bulamadığımız andaki hayal kırıklıklarımız, sırf yaşayalım diye kendimizi kaybettiğimiz o telaşlar var ya. İşte o telaşların arasında farketmediğimiz, görmediğimiz, görmek istemediğimiz hayatlarda var. Yaşamak birlikte güzel değil midir yahu? Birlikteyken anlamlı olmaz mı yaşamak? Yaşamanın en basit yolu sevmek değil midir peki? Sevdikçe hissetmez misin yaşadığını? Ülkede her an birileri ölürken sen, sende kalanları sevsen daha dolu yaşamaz mısın hayatını? İnan sevdikçe genişler yüreğin. Yüreğin genişledikçe emin ol sen feraha erersin. O yüzden sevin şu insanları ya! Ölürken değil, yaşarken sevin...Değerli hissettirin onları. Soysuz onca insan paşa çocuğu gibi hürmet görürken kenarda köşede duran koca yürekleri bir kenara atmayın. Etikete göre yargılamayın insanları. Onu da Allah yarattı şunun bir farkına varın. Kısacası kimseyi "sedyedeki çarşaftan daha değersiz" hissettirmeyin...
   

     "Yaratılanların en üstünü" diye gönderilmişken dünyaya, kendi insanımıza kendimizin verdiği değerin bu olması zoruma gidiyor. Sırf bu yüzden her sabah kendime hatırlattığım bir şey var "Birinin yüzündeki gülümsemenin sebebi olduğunu bilmek çok özeldir" diye. Şu an nerdesiniz, napıyorsunuz bilmiyorum. Ama bence bugün birinin sebebi olun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder