8 Haziran 2016 Çarşamba

Kafamızdakileri Şu Güzel Dine Giydirmeyelim

         
    Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazan



        Efendim aziz misafirimiz var bu ay. Herkesin gönül derdi ortak. Azcık yaşını almış abla ve abilerin  "nerede o eski ramazanlar " hayıflanmalarını duyar gibiyim. Ben bile özlüyorken birkaç yıl öncesini, onlara çok görmemek lazım bu serzenişi. Yıllar geçiyor. Her şey değişiyor. Ama çocukluğumdan beri değişmeyen tek bir mevzu var: Orucu ne bozar? Cevabı bitmeyen, sora sora tüketemediğimiz, her seferinde eskilerin altını çizip birkaç madde de yanına eklediğimiz o meşhur sorunun bıkkınlık veren cevapları hiç değişmedi. Yıllardır orucu ne bozarı dinlediğimiz kadar milletin evladını, alimini, gönül ehlini, Allah dostlarını, ecdadın hayatını dinleseydik ne çok şey öğrenirdik İslam'ın içinden. O zaman kolay olurdu birlikte, hoşgörüyle, yargılamadan, herkesi kucaklayarak yaşamak. 
        Yaşamak demişken Ramazan'ı yaşamak tabiri de bu günlerde sık kullanılanlar arasında. Sahi ne demek bu? Nasıl yaşanır Ramazan? On bir ayın kefaretini tek bir ayla öderim gibi bir algı yanlış olsa gerek. Çünkü bu ayın özelliği farkındalığı arttırmak, bütün güzelliği de bunu, bütün kainata yaymak. İnsandan hayvana, oradan doğaya süzülen manevi bir dünyanın sarmaşık gülü misali. Boğazından lokma geçmesiyle ya da bir yudum su sızmasıyla bozulmasından ziyade gönülleri terbiye, nefse hükmetme, ruha hürmet adabıyla örülmüş bir ruh halidir söz konusu olan. Empati yapabilmektir en basit haliyle. Hiç aklına gelmese bile şu günlerde yoku düşünebilmektir. Yoku yaşayanın halinden anlayabilmektir. Yetim başını okşayabilmektir. Akşam eve dönerken pide kokusunu ihtiyacı olanla paylaşabilmektir. Günün bütün yorgunluğuna, bütün fiziksel zorluğuna rağmen gülümseyebilmektir. Trafikte ya sabır çekebilmektir. Gürültüde değil de huzurda buluşmayı dilemektir. Aklına gelmeyen onlarca detayın gün yüzüne çıkıp, hayatı güzelleştirmesidir. Canının çektiği ufacık bir şeyi bile hasretle sofrada beklemektir. Bekleyebildiğin için de şükretmektir. Akla başka bir sürü şey gelebilir: Edep giysisiyle salınan fikirlere özenmektir, bir çayın deminde kurulan sohbetlerle beslenmektir. Akşamın gün üzerindeki hakkını ödemesidir. Tabii orucu da beslemek gerekir. Ruh bir ayetin harekesiyle, bir ezanın davetiyle, tesbihin kokulu boncuğuna bıraktığın bir selamla doyabilir. Güzel söz, samimi bir edayla coşabilir. Ramazanı yaşamak dediğimiz şey bütün bu yazdıklarımız olabilir.
        Düşünce dünyanıza göre ardı arkası kesilmeyen onlarca cümle kurabilirsiniz. Kurmakta da serbestsiniz. Ama şöyle bir baktığımızda bütün bunlardan ziyade daha fos cümleler kurmayı tercih ettiğimizi görüyorum. Ne yazık! Sakız çiğnersem orucum bozulur mu sorusunu duymaktan özümüz tükendi. İnanın işin özü senin ne yiyip ne yemediğin değil. Ramazan dediğin de yemek festivali hiç değil! O yüzden ruhunuzu dibe çekecek her şeyi bir kenara bırakın. Atın üstünüzdeki fazlalıkları. Çünkü bu ay onun ayı. Depara kalkıp iyiliğe koşacak ruhunuzu hantal düşüncelerle yavaşlatmayın.  
       Haydi gelin bu ramazan farklı olsun. Yorgun, mutsuz, asabi yüzümüzü güldürmekle işe koyulalım. İnanın oruç tutmak böyle olumsuz şeylere vesile olmaz. Hem gülmek için illa tok mu olunmalı? Aklınıza gelsin aylarca bir lokmayla mutluluk saçan insanları. Gülümsemekle başlayalım haydi.
       Sonra selam verelim. Asık suratlarla fethedemezsiniz hiçbir kaleyi. Kötü davranmayalım birbirimize. Hem bağırıp çağırıp bir de kalp kırınca iyi mi oluyor sanki? Sabır diyelim, kontrolü kaybedeceğimiz her anda ya sabır diyelim. Sonra yardım edelim, ettirelim. Birbirimize faydamız olsun. Ramazan dediğinin özü de bu değil mi zaten? Hatırlamak, biribirimizden haberdar olmak. Mideni boş bırakırken dilimizi doldurmayalım kötü sözlerle. Yalana yaklaşmayalım. Durduk yere ana bacı saymayalım. Yan gözle bakmayalım. Kibirden kaleler inşa etmeyelim, insanlar arasına set çekmeyelim. Şer odaklı olmayalım ki dünyada nefret tohumunu üretmeyelim. Birileri yeterince serpmiş, toprak yağmurdan sonra bile barut kokuyorken bir felaket halkası da biz eklemeyelim. Sen şusun, sen de bu diyip ötekileştirmeyelim artık. Aynı bağın bülbülüyüz biz. Güle birlikte yanarız, yeter ki gaflete düşüp de dikene kurban gitmeyelim.Hoşgörü elbiselerimizi ütüleyelim güzelce. Bayram sabahını bekleyen masum birer çocuk gibi neşeyle ağırlayalım şu ayı.  
       İşin özü canlar, aslında bütün ömür yapmamız gerekenleri sadece bu aya özelmiş gibi nakletmeyelim. Orucu ne bozardan ziyade bizi ne bozar ona odaklanalım. Çünkü, izin verdikçe bizi bizden çalıyorlar, dinden uzaklaştırıyorlar. Bari bu ramazan şu güzel İslam'a kafamızdakileri giydirmeyelim olmaz mı? O yüzden bırakalım keyfi uygulamaları, aynı cümleyi defalarca tekrarlamayı. Bize yeni şeyler lazım. Özümüze döndürecek bir rüzgar, kendimize getirtecek bir söz.
        Kısacası cancağızım, bütün bu hengame içinde bize, bizi anlatacaklar lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder