Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazan
Efendim aziz
misafirimiz var bu ay. Herkesin gönül derdi
ortak. Azcık yaşını almış abla ve abilerin "nerede o eski ramazanlar
" hayıflanmalarını duyar gibiyim. Ben bile özlüyorken birkaç yıl öncesini,
onlara çok görmemek lazım bu serzenişi. Yıllar geçiyor. Her şey değişiyor. Ama
çocukluğumdan beri değişmeyen tek bir mevzu var: Orucu ne bozar? Cevabı
bitmeyen, sora sora tüketemediğimiz, her seferinde eskilerin altını çizip birkaç madde de yanına eklediğimiz o meşhur sorunun bıkkınlık veren cevapları hiç
değişmedi. Yıllardır orucu ne bozarı dinlediğimiz kadar milletin evladını,
alimini, gönül ehlini, Allah dostlarını, ecdadın hayatını dinleseydik ne çok
şey öğrenirdik İslam'ın içinden. O zaman kolay olurdu birlikte, hoşgörüyle,
yargılamadan, herkesi kucaklayarak yaşamak.
Yaşamak
demişken Ramazan'ı yaşamak tabiri de bu günlerde sık kullanılanlar arasında.
Sahi ne demek bu? Nasıl yaşanır Ramazan? On bir ayın kefaretini tek bir ayla
öderim gibi bir algı yanlış olsa gerek. Çünkü bu ayın özelliği farkındalığı
arttırmak, bütün güzelliği de bunu, bütün kainata yaymak. İnsandan hayvana,
oradan doğaya süzülen manevi bir dünyanın sarmaşık gülü misali. Boğazından
lokma geçmesiyle ya da bir yudum su sızmasıyla bozulmasından ziyade gönülleri
terbiye, nefse hükmetme, ruha hürmet adabıyla örülmüş bir ruh halidir söz
konusu olan. Empati yapabilmektir en basit haliyle. Hiç aklına gelmese bile şu
günlerde yoku düşünebilmektir. Yoku yaşayanın halinden anlayabilmektir. Yetim
başını okşayabilmektir. Akşam eve dönerken pide kokusunu ihtiyacı olanla paylaşabilmektir.
Günün bütün yorgunluğuna, bütün fiziksel zorluğuna rağmen gülümseyebilmektir. Trafikte ya
sabır çekebilmektir. Gürültüde değil de huzurda buluşmayı dilemektir.
Aklına gelmeyen onlarca detayın gün yüzüne çıkıp, hayatı güzelleştirmesidir. Canının
çektiği ufacık bir şeyi bile hasretle sofrada beklemektir. Bekleyebildiğin için
de şükretmektir. Akla başka bir sürü şey gelebilir: Edep giysisiyle salınan
fikirlere özenmektir, bir çayın deminde kurulan sohbetlerle beslenmektir.
Akşamın gün üzerindeki hakkını ödemesidir. Tabii orucu da beslemek gerekir. Ruh
bir ayetin harekesiyle, bir ezanın davetiyle, tesbihin kokulu boncuğuna bıraktığın bir selamla doyabilir. Güzel söz, samimi bir edayla coşabilir. Ramazanı yaşamak
dediğimiz şey bütün bu yazdıklarımız olabilir.
Düşünce
dünyanıza göre ardı arkası kesilmeyen onlarca cümle kurabilirsiniz. Kurmakta da
serbestsiniz. Ama şöyle bir baktığımızda bütün bunlardan ziyade daha fos
cümleler kurmayı tercih ettiğimizi görüyorum. Ne yazık! Sakız çiğnersem
orucum bozulur mu sorusunu duymaktan özümüz tükendi. İnanın işin özü senin ne yiyip ne yemediğin
değil. Ramazan dediğin de yemek festivali hiç değil! O yüzden ruhunuzu dibe
çekecek her şeyi bir kenara bırakın. Atın üstünüzdeki fazlalıkları.
Çünkü bu ay onun ayı. Depara kalkıp iyiliğe koşacak ruhunuzu hantal düşüncelerle
yavaşlatmayın.
Haydi gelin bu ramazan farklı olsun. Yorgun, mutsuz, asabi yüzümüzü
güldürmekle işe koyulalım. İnanın oruç tutmak böyle olumsuz şeylere vesile
olmaz. Hem gülmek için illa tok mu olunmalı? Aklınıza gelsin aylarca bir lokmayla
mutluluk saçan insanları. Gülümsemekle başlayalım haydi.
Sonra selam verelim. Asık suratlarla fethedemezsiniz hiçbir kaleyi. Kötü davranmayalım birbirimize. Hem bağırıp çağırıp bir de kalp kırınca iyi mi
oluyor sanki? Sabır diyelim, kontrolü kaybedeceğimiz her anda ya sabır diyelim. Sonra yardım edelim,
ettirelim. Birbirimize faydamız olsun. Ramazan dediğinin özü de bu değil mi
zaten? Hatırlamak, biribirimizden haberdar olmak. Mideni boş bırakırken dilimizi
doldurmayalım kötü sözlerle. Yalana yaklaşmayalım. Durduk yere ana bacı
saymayalım. Yan gözle bakmayalım. Kibirden kaleler inşa etmeyelim, insanlar
arasına set çekmeyelim. Şer odaklı olmayalım ki dünyada nefret tohumunu
üretmeyelim. Birileri yeterince serpmiş, toprak yağmurdan sonra bile barut
kokuyorken bir felaket halkası da biz eklemeyelim. Sen şusun, sen de bu diyip
ötekileştirmeyelim artık. Aynı bağın bülbülüyüz biz. Güle birlikte yanarız,
yeter ki gaflete düşüp de dikene kurban gitmeyelim.Hoşgörü elbiselerimizi ütüleyelim güzelce. Bayram sabahını
bekleyen masum birer çocuk gibi neşeyle ağırlayalım şu ayı.
İşin özü canlar, aslında bütün ömür yapmamız gerekenleri sadece bu aya
özelmiş gibi nakletmeyelim. Orucu ne bozardan ziyade bizi ne bozar ona
odaklanalım. Çünkü, izin verdikçe bizi bizden çalıyorlar, dinden
uzaklaştırıyorlar. Bari bu ramazan şu güzel İslam'a kafamızdakileri
giydirmeyelim olmaz mı? O yüzden bırakalım keyfi uygulamaları, aynı
cümleyi defalarca tekrarlamayı. Bize yeni şeyler lazım. Özümüze döndürecek bir
rüzgar, kendimize getirtecek bir söz.
Kısacası cancağızım, bütün bu hengame içinde bize, bizi
anlatacaklar lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder