11 Haziran 2016 Cumartesi

Bir ben var benden içeri ki sorma gitsin

       Ne zaman ki insani değerlerimiz yara aldı, biz bize yabancı gelmeye başladık o zaman "çağın hastalığı" diye bir kavram türedi. Nasıl bir çağsa bu, ardı arkası kesilmeyen onlarca konuyu da bu başlıkla gündeme getirir olduk. Belki dikkat çeker diye de tavrınızı bozmadan biz de bu bitmeyen listeye bir tanesini ekleyelim dedik. Siz ne düşünürsünüz bilmem, ama bir çağın hastalığı varsa bunun temel sebebi ben olma çabasıdır. Hatta geriye eklediğiniz bütün semptomlarda buradan kaynaklanır.
      "Ben olma çabası" insanın kendi iradesiyle kendine etiket yapıştırmasının ta kendisidir. "Kendimi ifade edebiliyorum" ego kılıfıyla kamufle edilirse de siz aldanmayın. Basbaya acizliktir. Kurulan bir cümle içinde düşünceden çok "ben"i vurguluyorsan başka türlü yorumlanılması beklenemez. Küçük benlik tanımlamalarınız bu aralığımızın dışında. Kastettiğimiz bütün bir sohbet süresince ben , ben, ben ve yine ben temalı sözleriniz, içini dolduramadığınız ama savunmaktan da asla geri durmadığınız beyanlarınızdır.


        Dünyayı kokuşmuş bir egoizm sarmış, kişiler de buna ayak uydurmuş olacak ki nereye baksak kendini ispatlama çabası görüyoruz. Bunu yaparken de özgün şeylere değil hep taklitlere değiyor gözümüz. Bir kısır döngü var ortada. Rıfat Ilgaz'ın Şeker Kutusu gibi ortada dönüp duran, asla kendine özgü olmayan, hep dön başa dediğimiz olayı yaşıyor bu kişiler. Başa saran filmler gibi tekrar tekrar, bıkmadan, usanmadan. Bir beğendiğini diğerinde beğenmeyen, kendi sevdiğini bir başkası tü kaka dedi diye öteleyen onlarca insan türemiş sanki. İşin komik yanı bu insanlar bütün bu hengamede her seferinde ağız dolusu ben diyebilecek bir nokta bulabiliyorlar. Benim sevdiğim, benim giydiğim, benim oyum, ben buyum, ben, ben, ben, hep ben! En çok ben! Yine ben! Dön dolaş yine ben! (ERROR)
       Hepsi tek elden çıkmış da aynı gün piyasaya sürülmüş gibi. Hepsi birbirinin aynısı ama hepsinde bir farklı olma çabası. Üstünüze alınmıyormuş gibi duruyorsunuz. ALININ. Çünkü nasıl pis bir girdapsa herkesi içine çekiyor. "ben böyle bir adamım","benim tavrım bu" "dinle bak şimdi ben..." "bir ben var benden içeri ki hiç sorma..."
       Hep bir açıklama telaşı, hep bir kendimizi anlatma çabası. Samimiyetin azalmasıyla hortladığını düşünüyorum. Sanal alemleri hayatımızın olmazsa olmazı yaptığımız an hükmetme yetisini kendi ellerimizle ona verdik. İki çift laf edemez hale gelip, 5 dakika yüz yüze konuşmaya tahammül edemediğimizde başladı bu kendini ifade etme yarışı. Kimse hayatı paylaşmıyor ki, herkes zamanını harcıyor. Öyle olunca da küçük iktidarların peşinde olmak için büyük uğraşlar veriyoruz. Kendimizden büyük laflar ediyoruz. Çünkü havalı geliyor. Laf ağzımızdan çıktığı an beynimiz kendi alkış efektini devreye sokuyormuş gibi davranıyoruz. Bir mağrur eda ile salına salına geziniyoruz. Süresi üç dakika. sonra unutuluyor. Bir şeyi en çok "benim" sevmem gerekiyormuş gibi keskin sınırlar çiziyoruz. "Ben elmayı hiç sevmem." Yahu belki bir gün gelecek ve sen o elmaya aşık olacaksın nereden biliyorsun, ne bu keskin cümleler. Ne gerek var! ( Yine üstüne alınmıyormuş gibi okuyorsun, ALIN) Belki o sevmediğin şey tamamlayacak seni, belki eksik parçan o, yarım hissetmene sebep o. Kapıları bu kadar sert kapatmaya gerek var mı? 
        Farklı olmayı dillere düşürdüğümüzden beri belimiz doğrulmuyor. Oysa eskiler insanı beyanlardan değil tavırlardan anlardı. Alenen söylenmiş şeyler ifşa sayılır, samimiyet süzgecine takılırdı. Biz ki ne zaman o süzgeci esnettik, genişledik, modern modern baktık dünyaya; o zaman alt üst oldu dengeler. Şirazemiz kaydı, İşlere değil sözlere bakar olduk. Dünyada binlerce renk varken kendimizi tek renge hapsederken bulduk. Peki istediğimiz bu muydu? Gerçekten? Kendimizi kelime kelime, her birini vurgulaya vurgulaya mı anlatmaktı derdimiz? İnsan koca bir umman iken sığ kuyulara hapsetmek mi, bütün çabamız? Bunun için miydi? Sahi böyle mi tanınmak isterdin? Ben şöyle ben böyle diye kurabileceğin 20 cümleden mi ibaretsin sen? 
           Yapmayın n'olur, yapmayalım! Bir dalgadır yayılıyor bizler artık şu işe bir tavır koyalım. Pişik olmuş düşüncelerle bu yol bitmez. Akıllarda yer edinemezsiniz, hele gönüllere hiç giremezsiniz. Biz edalı insanları severiz. Tavrından, bakışından, duruşundan etkileniriz. Sözler öyle kıymetlenir. O sözleri ben, ben, ben diyerek hafifleştirmeyin. Bırakın hayat size yaşamanız gereken onlarca an sunsun ve siz her birini içinizden geldiği gibi ama kendi doğrularınızla, kendiniz gibi yaşayın. Sözlerinizin üzerindeki ipoteği bir zahmet kaldırın.
              Kaldırın ki size bahşedilmiş o umman artık dalgalansın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder